Bu sözü, yakın siyasi tarihimize armağan eden birinci Körfez harekatı döneminin Başbakanı Turgut Özal'dı.
O gün bu gündür, burnunuzu Ortadoğu bataklığından çıkartamıyoruz.
Tabi, bu deyimin ekonomideki sonuçları da içaçıcı değil ve hiçbir zaman olmadı, olmayacak da...
Bunu, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu tarfından sürdürülen 2020 Yılı Bütçe Teklifi görüşmelerinden de anlıyoruz.
Bu görüşmeler 6 Kasım’da başladı ve 29 Kasım’da sona erdi.
Söz konusu görüşmelerin Sayıştay Raporları, Kamu Denetçiliği Kurumu, Ticaret Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Devlet Denetleme Kurulu, Rekabet Kurumu ve Helal Akreditasyon Kurumu Bütçe Teklifleri bölümleri ilgi çekiciydi. Çünkü, muhalefet milletvekilleri “ödenek üstü harcamalar” başta olmak üzere çok sayıda aksaklığa ve eksikliğe yönelik eleştirilerde bulundu.
AKP’li milletvekilleri ise 17 yıllık iktidarları boyunca yumurta hesabı üzerinden “alım gücünün arttığını” öne sürdü.
İyi de;
Dolaylı vergiler ile vatandaşın sırtındaki yük hiç eksilmiyor. Kaldı ki, vatandaşa yeni yükler getiriyor.
Bir yandan memura, emekliye yüzde 4 gibi bir zam yapıyorlar. Diğer yanda ise düşük gelirli, orta gelir düzeyinde vatandaşın cebine koyduklarının beş mislini vergi ile geri almayı planlıyorlar.
Sonra da, çıkıp "Tüyü bitmemiş yetimin hakkını en iyi biz savunuruz" diyorlar.
Evet, özcesi vatandaşın cebine bir koyup beş alıyorlar.
Kendi bütçeleri ve cepleri ne durumda dersiniz ?
Devlet, onların cebinden hizmet bedeli olarak üç ya da dört alırken, yerine tek bir kalemde bile yirmi koyuyor.
Buna da çıkıp adalet diyorlar...
Şimdilerde, çalışanların "VERGİDE ADALET talebi var. Ne dersiniz, bu talebi duyan olur mu ?
Emeklilerin milli gelirken adil pay alma talebi de var. Ne dersiniz, bunu da duyan olur mu ?
Hiç sanmam...
"Bir koyup, beş almayı"bir planlayanların bu taleplere yanıt vermeye hiç niyeti yok.
Oyüzden, taleplerin elde etmek isteyenlerin mücadeleden başka şansı yok. Hem de, her zamankinden daha çok ve kararlı.
Yoksa, emeğiyle geçinenler 2023'ü göremeyecek bile...