Sabahattin Ali’nin yurtsuzluğu “İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimler tarafından büyük tepki toplayınca başlar. Öğretmenlik yaptığı sırada Milli Eğitim Bakanlığı, yazarı görevinden alır. Gazetecilik yapmaya çalışır. Çalıştığı Tan gazetesi basılır, yakılır yine issiz kalır. Siyasal mizah dergileri çıkarır. Ancak, bu dergiler de tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşır ve mahpusun demir kapısı onun için hep açıktır. Sabahattin Ali baskılardan uzaklaşmak için yasal olmayan yollardan Bulgaristan’a kaçmak istese de hükümete ajanlık yapan Ali Ertekin tarafından öldürülür. Kendi yurdunda yurtsuz kalan ve kendini sürgüne yollayan Sabahattin Ali’nin başka ülkede yaşamak isteğine de izin verilmez.
★★★
Yurtdışında yaşamak zorunda kaldığı yıllarda “Biz hep gurbet türküleri söylemek istemiyoruz. Dağlarımız, ovalarımız, ırmaklarımız bizi bekliyor... Bir köle olarak yaşamaktansa bir özgürlük savaşçısı olarak ölmeyi tercih ederim.'' diyen Yılmaz Güney yaptığı filmlerden dolayı bir özgürlük savaşçısı olarak öldüğü yurtsuzluğunu hangi yazılı yada görsel ifadeye sığdıra bilirdi insanoğlu.
★★★
Biz genç kuşaklar şimdi bir konserine gidebilmek için neleri vermezdik. Gel gör ki ülkeyi yönetenler, farklılıkları zenginlik değil düşmanlık olarak görenler bizden binlerce sevinci çalmakla kalmadı, Ahmet Kaya’yı canlı canlı dinleye bilme mutluluğunu da elimizden aldı. ‘’Kürtçe bir şarkı söyleyeceğim ve klip çekeceğim.’’ dediği için yurtsuz bırakılan ve sürgünde yurt özlemiyle hayata gözlerini yuman Ahmet Kaya’nın yurtsuzluğu hala acıtır içimizi.
★★★
Bir güvercinin tedirginliğinde olan ‘’Ama biliyorum ki bu ülkede insanlar Güvercinlere dokunmaz.’’ diyerek kendini avutmaya çalışan Hrand Dink’in uzun yıllar süren yurtsuzluğudur Anadolu topraklarının tarihi. ‘’Evet, biz Ermenilerin bu topraklarda gözü var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin. Bu toprakları alıp gitmek için değil. Bu toprakların gelip dibine gömülmek için.’’ deyip bu ülke topraklarının kalbine gömülen Hrand’ın yurtsuzluğu hiç silinmeyecek ülkemin tarihinden.
★★★
Zannederler ki bizim bu ‘’yurtsuzluğumuz’’ sadece yaşayanın başına beladır. Oysa göz alıcı renklere bürünmüş dünyamızda, yurtsuzluğun rengi; karadır. Gizlenmenin karası, yakalanmanın belası, sürgün edilmenin yarası ve ölmenin, öldürülmenin vedasıdır.
★★★
Aramızdan bedenen ayrılan, fakat geriye bıraktıklarıyla hala aramızda yaşayan Nazım Hikmet bu memleketin en büyük sevdalısıydı. Öldürüleceğini bilmese ömür boyu ülkenin zindanlarında yaşamaya da razıydı. Fakat yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Dünya vatandaşı olmasına rağmen Anadolu’ya hasretti ve Anadolu’ya özlem çekerek yaşama veda etti. Öyle tutkundu ki ülkesine, vasiyeti Anadolu’da bir köy mezarlığına gömülmekti. Gömülemedi. Şimdi her çınarın altında bir mezar ve o mezarda Nazım ustanın ruhu yatar.
★★★
Sobelemeyi iyi bilen bir ülkenin saklambaç oynamayı bilmeyen cesur insanlarına selam olsun.