Hayat eşitsizliklerle doludur. İnsanlık tarihi savaşlarla, acılarla doludur ve Ruhi Su bunların hepsini yaşamıştır. 1912 doğumlu Ruhi Su’nun annesi ve babası yoktur. 1. Dünya savaşını yaşamış, toprakları Fransızlar tarafından işgal edilince dağlara kaçmıştır. Amca ve yenge olarak bildiği çocuksuz bir ailenin yanında yaşamıştır ve yengesinden gördüğü yoğun eziyetler sonucu Öksüzler Yurduna verilmiştir. O hayatının ilk yıllarından başlayıp bütün ömrünü kaplayan eşitsizliklere ve imkânsızlıklara rağmen bu ülkenin en büyük opera sanatçısı olmayı başarmıştır. Bu azim, bu kararlılık anılmalıdır.
Öncesinde türküler söylese de 10 yaşında kemanla tanışmış ve o günden itibaren hayatının merkezine müziği koymuştur. Ve tüm engel ve zorluklara rağmen kendisini müziğe adamıştır. Girdiği ilk sınavda Ankara Müzik Öğretmen Okulunu kazansa da kendi hakkını sınava girip başarılı olamayan başka bir arkadaşına devretmiştir. Sınava bir sonra ki yıl girecektir. Fakat Bir sonra ki yıl ise Öksüzler Yurdu öğrencileri müzik öğretmenliği okuluna değil, askeri okullara gönderilmiştir. Fakat Ruhi Su’nun aklında, fikrinde, gönlünde müzik vardır ve ne yapıp edecek, askeri okulu bırakacak, Ankara Müzik Öğretmen Okulu sınavını kazanacak, eğitim hayatına başlayacaktır. Bu idealizm bizlere de örnek olmalıdır. Ve Ruhi Su bu yüzden de anılmalıdır.
Aldığı eğitim sonrası Cumhur orkestrasına seçilmiştir. Hasanoğlan köy enstitüsün de öğretmenlik yapmıştır. Devlet konservatuvarında opera sanatçılığı yapmıştır. TRT radyo da programlar yapmış, türküler söylemiştir. Türküler üzerinde çalışmalar yaparak tek sesli müziğimizi çok sesli hale getirmiştir. Dostlar korosunu kurmuştur ve koro halinde türküler söylemiş, bugün Grup Yorum gibi müzik topluluklarının oluşmasına fikirsel anlamda katkı sunmuştur. 1 Mayıslarda, eylemlerde, işçi grevlerinde söz almış, demokrasi, insan hakları buluşmalarında sesi ile halkı yanyana getirmiş ve toplumun özlemlerini, taleplerini, acılarını öfkelerini kendi yazdığı türkülerle dile getirmiştir.
Ruhi Su, Pirsultan Abdal, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Yunus Emre ve Nesimi gibi Anadoluda bir arada, kardeşçe, huzur içinde yaşamı savunan, farklılıkları zenginlik olarak gören ozanların türkülerini, şiirlerini araştırmış, derlemiş ve o ezgilerin bugünlere taşınmasında büyük emekler vermiştir. Ruhi Su bu zengin Anadolu kültürünü geçmişten alıp günümüze serdiği içinde anılmalıdır. Osmanlının yıkılıp Cumhuriyetin kurulmasından sonra Alevi türkülerini araştıran, derleyen ve güçlü şekilde söyleyen Ruhi Su olmuştur. Fakat bunun bedeli ağır olmuş, radyoda söylediği bu ezgilerden dolayı ‘’Komünizm propagandası yapıyor’’ diye susturulmuş ve peşine gelen 1951 tutuklamalarında ağır işkencelerden geçerek 5 yıla mahkûm olmuştur.
Buraya kadar egemenlerin yapacaklarıydı. Onlar görevlerini yaptı ve Ruhi Su’nun sesini ve türkülerini susturmak için cezaevine attı. Asıl mesele bundan sonra Ruhi Su’nun ne yapacağıydı. Ruhi Su türkülere küsecek sanıldı. Ruhi Su’nun sesi artık susar sanıldı. Ama Ruhi Su cezaevine girdikten sonra ilk talebi bağlamasının ona verilmesiydi. Dilekçeler yazıldı. Mektuplar atıldı. Sözlü başvurularda bulunuldu. Ama nafile. Ruhi Su’nun tüm taleplerine rağmen bağlaması cezaevinde verilmedi. Fakat aklında müzik yatan Ruhi Su türkü söylemekten, türkü bestelemekten de vazgeçmedi. Arkadaşının ona yaptığı paspastan bağlamayla türküler söyledi. Türküler besteledi. Şiirler yazdı. Cezaevi arkadaşları arasında koro kurdu. Zindanda bile bu yaratıcılığı ve inatçılığı gösterdi.
Mahkûmiyet bittikten sonra sürgüne gönderilecek açlığa mahkum edildi. Hiçbir yerde iş verilmedi. İş veren yerler ertesi gün polis tarafından basılıp tehdit edildi. Oysa Ruhi Su dönemin en iyi opera ve halk sanatçısıydı. İsteseydi istediği mevkide en güzel hayatı seçip yaşayabilirdi. Ama o kimselere yalakalıp yapmadan, kimsenin adamı olmadan, eğilmeden, bükülmeden yaşadı. Sosyalist dünya düşüncesini savundu ve bu düş ile besteler yapıp türküler söyledi. Bu yüzden de hayat boyu zorluklardan geçti. Hayatını gazinolarda türkü söyleyerek kazanmaya başladı. Sonrasında yeniden albümler çıkardı. Plakları çıktı. Konserler düzenledi. Açlık, yoksulluk ablukasını yırtıp attı.
12 Eylül darbesinden sonra susturuldu. Konserlerine izin verilmedi. Ancak yurtdışında sahne alabildi. 12 Eylül darbesinden sonra kansere yakalandı ve Türkiye de ki tedavi sonuç yeterli gelmeyince yurtdışında tedavi edilmesi gerekti. Fakat Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Başbakan Turgut Özal tarafından Pasaport verilmedi. Geciktirildi. Avrupalı sanatçıların iktira baskısı sonuç pasaport verilsede artık çok geçti. Ruhi Su 1985 yılında aramızdan ayrıldı. Hayatı böyle kudretli yaşayanların cenazeleri de görkemli olur. Ruhi Su’nun ölümden sonra cenazesine yüzbinler katılmış ve cenaze töreni 12 Eylül darbesinden sonra gerçekleşen en büyük kitle eylemine dönüşmüştür. Ve o konserlerinde olduğu gibi ölümde de demokrasiye aç insanları insancıl şekilde yan yana getirmiştir.
Geçmişte Ruhi Su’ ya hayatı zindan edenler ya lanetle anılmakta yada hiç hatırlanmamaktadır. Fakat Ruhi Su aradan 32 yıl geçmiş olmasına rağmen hala özlenmekte ve anılmaya devam edilmektedir.