Başbakan her konu hakkında ‘‘En iyi biz biliriz’’ der de, ‘Mutlu’ Valisi geri kalır mı? Cumhuriyet savcısı olmayı da ’En iyi o bilip’ Ergenekon davasının karar duruşmasına kimsenin alınmayacağını yetkisi yokken açıkladı. Baktı savunmanın büyüğü sokakta verilecek o gün Silivri cezaevi yakınlarına hiç kimsenin yaklaştırılmayacağı ve yapılacak eylemlere izin verilmeyeceğine dair de uyardı.
Derken geldi jandarma, geldi polis… Silivri Ceza evine giden yollar kapatıldı. Araçlar durdurulup insanlar arandı. Avukatlar ayakkabıları çıkartılarak salona alındı. Dışarıda azda olsa toplana bilen halka plastik mermi atıldı. Sanık yakınları coplandı, sulandı, gazlandı. Bomba ihbarı alındığı iddiasıyla nöbet çadırları parçalandı. Yapılan bu müdahale, alınan bu tedbir önemleri aklıma Reyhanlı da meydana gelen patlamayı hatırlattı. İçişleri Bakanlığı Silivri de kendi halkı için aldığı bu olağan üstü ’Güvenlik’ tedbirini sınırdan Hatay’a elini kolunu sallayarak giren Özgür Suriye Ordusu üyesi teröristler için alsaydı, Reyhanlı da gerçekleşen patlama sonrası öldürülen insanlarımız bugün aramızda olacaktı.
5 Ağustos akşamı 66'si tutuklu 275 sanığın yargılandığı, Ergenekon Davası'nda karar açıklandı. 11 ağırlaştırılmış, 19 sanığa müebbet veren mahkemenin kararı şok etkisi yaratırken onlarca gazeteci toplamda yüzlerce yıl ceza aldı. Fakat aklım bu ülkede darbe yapanlara hiçbir ceza verilmezken, darbe girişiminde bulunduğu iddia edilenlere böyle cezalar verilmesine basmadı.
Elbet ki doğuda köy basanları, faili meçhul cinayetlere imza atanları, 90’larda ülkenin ilerici ve devrimcilerini gözaltında alıp öldürdükten sonra bir dere kenarına atanları savunacak değilim. Fakat Ergenekon davası büyük bir çuval… AKP kendi derin devletini kurup eski derin devleti tasfiye etmeye çalışırken Cumhuriyetin yeniden şekillenme sürecinde kendisine engel olabilecek gazeteci, yazar, siyasetçi ve bürokratları da bu çuvalın içine attı.
Bu öyle trajik komik bir durum yarattı ki, Cumhuriyet gazetesini bombalayanlarla Cumhuriyet gazetesinde çalışanlar birlikte yargılandı. Tıpkı Devrimci Karargâh davasında, işkence edenlerle işkence görenleri birlikte yargıladıkları gibi... Sahi aynı davadan yargılanan Veli Küçük’le hayatını yazmaya adamış Yalçın Küçük arasında soyadı benzerliğinin dışında başka ne olabilir ki?
Şimdi gelelim asıl meseleye. Yargılanan kişilerden bağımsız olarak Ergenekon, Devrimci Karargâh, KCK, Hopa ve Gezi davaları birbirinden bağımsız davalar değildir. Bu davalar Türkiye’nin gerici ve faşizan dönüşümü sürecinde çıkan ya da çıkabilecek olan engellerin ortadan kaldırılması AKP’ye karşı verilen ya da verilecek olan mücadelede Toplumun korkutulması ona gözdağı verilmesi süreçlerinin yargı yoluyla işletilmesidir. 5 ağustos kararları aynı zamanda Gezi eylemlerine sallanan parmaktır.
Başbakan zamanında “Bu davanın savcısı benim” dememiş gibi Yardımcısı Bülent Arınç " Bağımsız yargıya ait bir karar’’ diyerek tutuklanmalara dair açıklamasını yaptı. Doğrudur. Ülkede öyle içi boş bir taraflaşma yaratıldı ki, yargının bağımsız olduğu da dâhil insanlar sorgulamadan her şeye inanır oldu. Göreceğiz daha karşımıza içi boş nice dava çıkar. Ama bir atasözü de derki ‘’Ayarını bozduğun kantar gün gelir seni de tartar’’