Her gün yeni bir tartışma yeni bir kırılma yaşıyoruz.
Öncelik sıralamasına göre konuları ele almak en doğrusu.
En güncel konu şekerden başlayalım;
“zarar ediyor”denilen şeker fabrikalarını kapatarak pazarı tamamen ABD’li Cargil’in sağlıksız yapay tatlandırıcılarına mı bırakalım.
Bizden istenen galiba bu...
Deniyor ki;
“Şeker fabrikaları zarar ediyor”(!)
Biz bu söylemleri 1980’den sonra duymaya başladık.
Küresel şirketler az maaliyet, az istihtam ile çok para kazanma dönemi olan neolibarizm ile işe başladı.
Neydi bu neolibarizm “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” dönemi...
Önce kamu şirketleri zarar ediyor gerekçe gösterilerek medya patronları aracılığıyla algı oluşturuldu.
Aslında sosyal devlet ürünü kamu işletmelerine “kar-zarar” mantığı ile bakmak bizi doğru sonuca götürmedi.
Çünkü bu işletmeler kar amacı ile kurulmadı.
Bunlar halkın ödediği vergilerle halkın refahı için kurulmuştu.
O dönem karşıt düşünceleri dinleyen olmadı.
Böyle konuları yazanlara “dinazor” yakıştırması yapıldı.
Vatandaş özelleştirmelerle zengin olunabileceğini sanıp Turgut Özal’ı destekledi.
Önce planlama yok edildi, devlet planlama kapatıldı.
Bütün bunları bilmezsek bugüne nasıl geldiğimizi anlayamayız.
AKP İktidar olduğunda ne demişti “ Maliye Bakanı Unakıtan; “babalar gibi satarım”
Önce Telekom satıldı.
Telekom Gebze’de şube müdürlüğünden şefliğe dönüştü.
Telekom satıldığı günden itibaren hiç bir alt yapı yatırımı yapılmadı.
SEKA kapatıldı; dışarıdan kağıt gelmezse kitabımızı, gazetemizi basamaz duruma geldik.
Sümerbank kapatıldı; Dünyaca ünlü Hereke halılarımız yok oldu.
Tekel kapatıldı; binlerce tütün üreticisi tarımdan koptu.
Bir o kadar Tekel işçisi ve ailesi işsiz kaldı.
Şimdi bakkallarımızın, marketlerimizin raflarında dışarıdan ithal edilen sigaralar ve tütünler yer aldı.
Gelelim şekere Türkiye’de şeker tüketimi AKP iktidar olduğunda 1 milyon 735 bin tondu.
2016 yılında bu rakam 2 milyon 638 bin tona çıktı.
Şekerde kendine yeterli olan Türkiye 2016 yılında 280 bin ton şeker ithal etti.
Ve AKP iktidar olduğu tarihte Türkiye yurtdışına 280 bin ton şeker ihraç eder durumdaydı.
2016 yılında bir gram şeker ihraç edemediğimiz gibi şeker ithal eden ülke olduk.
Bu rakamlar bize neyi hatırlatıyor.
Sattığımız ve kapattığımız her kamu işletmesinin ürettiği ürünü veya mahsulü dışarıdan almaya başladık.
Dünya’da şekerin iki ham maddesi var, bir tanesi doğal olan şekerpancarı diğeri ise mısır şurubu.
Herkes çok iyi biliyor ki, mısır şurubu insan sağlığı açısından son derece tehlikeli ve insan bedeninde kalıcı hastalıklara neden olmakta.
Peki devlet ne yapmalı konusuna gelince;
“zarar ediyor” denilen şeker fabrikalarını kapatarak pazarı tamamen sağlıksız, yapay tatlandırıcı mısır şurubuna terk etmemeli.
Her zarar eden kamu kurumunu kapatmaya kalkışmak doğru bir yaklaşım değil.
Yerel yönetimlerin pek çoğu zarar eder durumda diye çöp toplamaktan, toplu taşımacılıktan vazmıgeçeceğiz.
Sağlıkta, eğitimde, savunmada kar etmiyoruz diye bunların hepsini gözden mi çıkartacağız.
Şu ana kadar kamuoyundan şeker fabrikalarına yönelik özelleştirmeye karşı yeterince tepki gelmiş değil.
Öyle görünüyor ki, şeker fabrikalarını yine yabancılar alacak ve kapılarına kilit vurarak bizleri ve çocuklarımızı mısır şurubuna mahkum edecek.
Soner Yalçın’ın yaklaşık iki ay önce yazmış olduğu Saklı Seçilmişler kitabı sanırım bu toplumun başucunda okuyabileceği en güzel kaynaklardan biridir.
Tabiki bizim insanlarımız okursa nereye gittiğimizi ne tür tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu görme fırsatı bulacak.