Kendi kendine yeten insanlar gibi kendi kendine yeten semtler de vardır. BEYOĞLU bu semtlerden bir ve en önemlisidir. Beyoğlu'na dolaşmaya gelmek güzeldir ama giderken insan üzülüyor, şahsen ben üzülüyorum. Bu lezzetten veya bu keyiften ayrılmış gibi oluyorum. Beyoğlunu'nu lezzettli vazgeçilmez yapan başta film şirketleri, kiliseler, camiiler, saraylar ve en önemlisi de sanat ve edebiyat atölyeleri ve kütüphaneleri. Cuma günü Beyoğlu'ndadım, çay kahve içtim, simit yedim, sahafları dolaştım, bir iki dostum var onları ziyaret ettim, sanattan ve edebiyattan konuştuk. Bir arkadaş MEHMET AKİF'İN Küffe isimli şiirini okudu. Gerçekten bir sanat harikası... NE İSTEDİN TÜFEDEN YAVRUM? AĞZI YOK DİLİ YOK/BABAN SEKİZ SENE KULLANDI/HEM DERDİKİ UĞURLU BİR KÜFEDİR/ Beyoğlu benim için Türkiye'nin Paris'idir. Ben burada dolaşırken kendimi Paris'teymiş gibi hissederim gerçi Paris'i görmüş değilim sadece Paris hakkında okuduğum kitaplardan biliyorum Paris'i. Petersburg da böyledir, bu şehri de Dostoyevski kitaplarından tanıyorum. Beni götürüp herhangi bir yerine bıraksalar oradaki binalardan, köprüler ve meyhanelerden oranın neresi olduğunu anlayabilirim. İşte Dostoyevski böyle bir yazardır. Elbette ki Beyoğlu başkadır, burası benim yurdumun bir parçasıdır, canımın da bir parçasıdır. Ben buraya hayranım. Beyoğlu'ndaki hayat diğer şehirlerde bittiği zaman başlar. Yani gece başlar, eğlence yerleri akşam saat ondan sonra açılır, hali vakti yerinde olanlar oraya akarlar ve toplumun her kesiminden insan bulunur. Beyoğlu'nu severim ancak uzaktan seyretmeye gücüm yeter. Bu durum içimi sızlatır ve aşağılık kompleksi yaratır, üzülürüm ama bir şey yapamam. En çokta bu bir şey yapamamak kahreder beni. Bu iş bir çocuğun anasını uzaktan seyretmesi gibidir. Bana aşk acısı çekmekten daha beter gelir. Şeytan diyor ki şimdi aç ağzını yum gözünü! Neyse şeytana uymak istemiyorum. Padişahlardan en çok Fatih Sultan MEHMET'i severim. İstanbulu alıp Beyoğlu gibi bir semti ülkemize kazandırdığı için. Benim ülkem güzel bir ülkedir. Beyoğlu'nun gönlümde ayrı bir yeri vardır. Şimdi söylediklerimi Anadolu duyar incinir. İncinme Anadolu seni de çok seviyorum. Bak dinle şimdi / İlkbahar geldi Anadolunun Silifkesinde çiçek açtı nar şimdi / Her tarafı yeşillendi Bolu'nun Sultan dağı benek benek kar şimdi / Beyoğlu'nda dolaşmak güzeldir. Sirkeci'ye inerken hemen Galata Kulesi'nin dibinde bir kaldırımda ölümün yakasına yapıştığı bir kedi yavrusu gördüm. Annem yaşıyor olsaydı alıp eve getirirdim annem onu yıkar yedirir içirir canlandırırdı. Annemin sağlığında böyle çok yaralı hasta kedi ve köpek yavrusu getirmiştim. Ah sevgili annem ah... Yerinden bir anlığına kalksan oğlunun çektiği ızdırapları görsen. Dün birilerinin çobanıydım şehre geldim başka birinin ücretli kölesi oldum. Babam da böyleydi, onun babası da böyleydi, benim çocuklarım da aynı benim gibi oldular. Ülkemizin düzeni böyle ama bu adaletsizliğin böyle gitmeyeceğini biliyorum. Bunu bilmek ve ülkemi sevmem bana umut veriyor. Kimse benim için müsrif, kumarcı, içkici, kötü işler yapardı, parasını buralarda harcadı demesin. Çünkü ben hep çalıştım ama hiç bir zaman emeğimin karşılığını alamadım. Çalışmakla zengin olunsaydı mutlaka ben olurdum. Dünya değişiyor, doğal olarak Türkiye de değişiyor. Havalar güzelleşiyor sen de çiçek açtın erkenden küçük zerdali ağacı aklım ermeden. (Cahit KULELİ) Ha unutmadan anlatayım; bir de düğün seyrettim Beyoğlu'nun arka sokaklarında. Bir Erzurumlu düğünüydü. Çok güzel bir oyunmuş Erzurum baş barı halayın başındaki adam mendili kaldırınca davul zurna çalmaya başladı. Sonra deliloy ve temurağa ve sonrası bir sürü oyun sık sık oyuncular tey tey tey deyip yay gibi yaylandılar, topuklar birleşti, başlar birleşti, beller büküldü...