Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün ilimize gelecek. Yoğun programı içerisinde KOÜ’de ‘fahri doktor unvanı verilmesi’’ dolayısıyla tören düzenlenecek. KOÜ Rektörü Prof. Dr. Sadettin Hülagü, Erdoğan’ın sağlığıyla ilgilenen ekip olması dolayısıyla girdiği seçimlerde sosyoloji,k ve psikolojik üstünlükleri dolayısıyla en çok oyu almış ve Erdoğan da kendisini hemen atamıştı.
Şimdi, karşılıklı jestin yeni basamağında, Erdoğan’a fahri doktor unvanı verilecek. Bunda şaşılacak bir durum yok. Kısaca, ‘’Al gülüm, ver gülüm’’ parodisi…
Beraber yol yürüdükleri için şaşılacak bir durum yok.
Sonra, Perşembe Pazarı alanında halka hitap edecek olan Erdoğan, yine beraber yürüdüğü kitleyle kucaklaşıp hasret giderecek ve başkanlık yolunda ‘daha fazla destek istiyorum’ diyecek.
Bunda da şaşılacak bir şey yok, ne de olsa beraber yürüdüler bu yollarda.
Ancak, beraber yürüdükleri dönemde kanka olan ancak yolları ayırdıktan sonra düşman kardeşler görüntüsü verenlerin, halen Erdoğan’dan beklentileri olduğunu görüyoruz.
Onlardan biri, merkezi ilimizde bulunan Marmara Sanayici ve İşadamları Derneği (MARSİAD) Genel Başkanı Bahri Odabaşı.
Odabaşı, muhafazakar kimliğiyle tanınmasına rağmen, zaman zaman farklı çıkışlarıyla yolda uzunca zaman beraber yürüdükleriyle çelişkiye düşüp ayrılıklar yaşıyor.
İşte, şimdilerde o ayrılığın içeriği gibi Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı bir açık mektubu kamuoyu ile paylaşıyor Odabaşı.
O mektubun İçeriğini özetleyen cümle “Kimseyi dinlememe tavrınız, ülkemize, partinize ve size büyük zararlar verecek” biçiminde.
Devamına da bakmakta yarar var. Diyor ki;
‘’Sayın Cumhurbaşkanım, önce selam ve saygılarımı sunar, hizmetlerinizde kolaylık ve başarılar dilerim.
Ak Partiyi kurduğunuz günden itibaren sizi ve icraatlarınızı, yakından, samimi ve objektif bir şekilde takip ediyor, doğru bulduklarımıza samimi ve ciddi bir şekilde destek veriyor,(yaptığınız hizmetler unutulamaz, ancak Milletin size verdikleri de!) yanlış gördüklerimizi de hiçbir endişe duymadan özgür bir şekilde eleştiriyoruz.
Özellikle parti kapatma davası ve referandum sürecinde, ortak akıl hareketi ve sivil dayanışma platformu kurucuları arasında yer almam ve aktif çalışmalarımla büyük destek vermişken, özellikle son dönemlerdeki yanlış bulduğum icraatlarınızı da zaman zaman eleştirmek zorunda kalıyorum.
Sivil toplum kuruluşları olarak gerek Başbakanlığınız, gerekse Cumhurbaşkanlığınız döneminde, (Ülkemizin en büyük problemlerini çözecek ve en büyük kalkınmayı sağlayacak fikir ve projelerimizi arz etmek için) size ulaşamadık.
Başbakan Sayın Davutoğlu’nu görevden uzaklaştırmanız, ondan önce Sayın Abdullah Gül ve Bülent Arınç olayları da net bir şekilde gösteriyor ki, başarınızda ciddi katkıları olan yol arkadaşlarınızı da dinlemiyor, fikirlerine değer vermiyorsunuz.
Kontrolsüz güç yozlaşır.
Yüce Rabbimiz Dünyayı yarattığı halde sevk ve idareyi insanlara teslim etmiş, gönderdiği peygamberlerine, insanları yönetirken mutlaka insanların fikirlerine değer vermeyi, onlarla istişare ederek karar verip yönetmeyi emretmiştir.
Hiç değilse bundan sonraki hayatınızda olanlardan ders çıkararak ülkemize, partinize ve kendinize daha fazla zarar vermeden size ulaşmak isteyenleri dinleyip anlayarak karar vermenizi (çünkü sizi temsil eden herkes sizi örnek alıyor) talep eder, saygılar sunarım.’’
Odabaşı’nın bu satırları üzerine benim sözüm olamaz.
Ne de olsa;
‘’Beraber yürüdüler bu yollarda’’,
‘’Beraber ıslandılar yağan yağmurlarda’’…
Şimdi, o beraberliğin gereğinin anımsatıldığı bir çağrıyla karşı karşıyayız. Dikkate alınır mı bilmem ama ülke siyaset tarihine not düşülecek bir mektup.