Kral 8.Henry dünya da ilk sakal vergisi koyan kral unvanına sahip bir kimsedir. Ben onun devrinde devrin İngiltere’sinde yaşamış olsaydım onun inadına sakal koyar vergisini de verirdim. Bir kraldan da böyle mantıksız şeyler beklenir. Dünya insanlığına ait bir icadı var mı? Yok. Onun bir icadı da mazlum halkları ezmek ve sömürmekti. Henry sakala vergi koyarda Petro durur mu Rusların en büyük ve en akıllı çarları sayılan Petro’da sakallığı geri kalmışlığın belirtisi sayar. O da sakaldan nefret ediyormuş. Rahmetli annem de Petro kadar olmasa bile sakaldan nefret ederdi. Annemden sakal bırakmak için izin almak üç yılımı aldı…
Sakal ,bıyık ve saç kıl gibi görünse de öyle değil. Özellikle sakal ülkelere ve kişilere göre büyük önem arz eder. Sakal sakalsız olandan insanı farklı kılar. Gizemli kıllar diyebiliriz sakal için. Bunu sokakta ki insanların sakalıma bakışlarından biliyorum. Türkiye’nin bir farklılığı varsa o da sakala vergi koymamasıdır. Zaman zaman sokakta bana sakalımdan ve giyim kuşamımdan dolayı papaz diye laf atanlar var. Böyle bir gün iki kişiye nüfus kağıdımı gösterdim “Dini yazılı yerde ne yazıyor” dedim “İslam” dediler. Ama siz bana papaz diyorsunuz. Benim papaz olabilmem için Hristiyan olmam gerekmez mi? Öyle kaldılar ne diyeyim cahil insanlar.
Saçlarım, bıyıklarım ve özellikle de sakalım benim özgürlüğümdür. Bu kılık ve kıyafet için de kendimi daha özgür ve rahat hissediyorum. Kral Henry ‘de deli Petro’da sakalımdan dolayı bana çirkin çirkin bakanlar da sakalımın önünde diz çökerler. Çünkü benim ruhum bu tür insanların ruhunu ezer… Çünkü ben sakallarımın bedelini ödemişim önce okul hayatım da sonra askerlik sırasında epey fırça yemişim. Hep bir gün gelecek sakal bırakacağım diye düşündüm. Bu fırsatı ancak emekli olduktan sonra yakalayabildim. Sakalımın durumu birilerinin özgürlük sorunu kadar önemlidir. Çünkü ben hayatımda ki en büyük aşağılanmayı ve mahcubiyeti çok değerli olan saçlarım ve sakallarımın yüzünden yaşadım. Bu utancı bir öğretmen yaşattı. Zeki bir öğrenciydim. Ortaokulun ikinci sınıfında, sınıfın ortasında Türkçe öğretmeni… Saç ve sakal kontrolünde saçlarımın uzunluğunu gerekçe göstererek makasla saçlarımı koyun kırkar gibi kırktı. Boyu benim boyumdan çok alçak olduğu için kafamı önüme eğdirmişti. Bu da yetmemiş gibi” Eşek kadar boyun var ama hiç aklın yok” demişti. Sınıfın önünde beni küçük düşürmüştü. İşte Türkiye’nin eğitimde ki yaratıcılığı. O yobaza karşı kendimi savunamadım. Bunun için bugün çok pişmanım. Keşke ona itiraz etseydim beni bundan dolayı okuldan atsaydılar. Bir süre sonra zaten okuldan attılar. O öğretmenin boyunun kısa olması ona büyük bir acı veriyordu. Paranoya hastasıydı.
Bütün insanlar gerçekte var olmayan şeyleri varmış gibi düşünürler. Kendilerine güvenleri olmaz. Hiçbir şey onlar için göründüğü gibi değildir. Her şeyden gizli anlamlar çıkarırlar. Dostoyevski’nin “Karamazov Kardeşler” isimli eserinde böyle tiplerden çok. Yaşadığım bu utanç verici durumdan dolayı insanların özel yaşamlarına karışanları hiç sevmem. Yaşam boyu çektiğimiz korkuların, bunalımların çoğu çocukluk zamanımız da yaşadığımız travmalardan dolayıdır. Korkular, yasaklarda kıskançlık gibi insanın zeka ve kapasitesini yok eder. Sözünü ettiğim o öğretmen gibi insanların zekalarını, yaratıcılıklarını yok eden öyle çok kaba, cahil ve insanlaşmamış kimseler var ki bu ülkede…