Hınzır gözyaşlarını
Yanaklarımda oynaşarak düşer bıyıklarıma.
Tadını bırakır ağzıma...
İster yala
İster yut, yutabilirsen...
Dur hele!
Son baharımda tomurcuklanmış nazlı gül.
Haziran kavgalarına kan
Eylül akşamlarına şarkı,
Sabrın bütün sınavlarından geçip,
Direncinin emek kokan sofralarına
Beni konuk edebilecek misin?
Ne ben YUNUS
Ne sen dergâhımda dervişsin
Kırk yıl dağlarda gezip odun topladım ama;
Odunlarımın içinde eğriler çok.
Nedim'in bahçelerinde gezmediğini biliyorum
Doğruluk bahçelerinden gül toplamışsın ama;
Güllerinin dikenleri çok...
Baba ocağımın dumanı tütmez.
Çanlı kapımızdan giren yok.
Sofralar derlenip toparlanmış
Nar ağaçları kana vurmuş kendini...
Ceviz ağacım kurumuş
Gül ağacıma konan bülbüller susmuş.
Ardıç ağacım tabuta tahta
Kayın ağacım mezara kapak
Evimizin direği babam ölmüş
Anam hasta
Oy oy içim yasta...
Süzül be hınzır yaşlarım gözlerimden
Senin de devrin bitecek.
Dağıldı obamız
Markete düştü ayranımız.
Ete kesti koyunumuz, kuzumuz
Gezginlere konak yeri yapıldı çadırlarımız.
Köpeklerimizin sularına zehirler kondu
Katırlarımız kangal kangal asıldı
Bu kentin vitrinlerine,
Körüklü çizmelere kan doldu,
Hediyemiz olsun bizi bizden koparanlara!
Bu saatte ağlamak zorunda mısın?
Dudak kıvrımlarındaki son gülümseme
Bitmeden çekip gitme.
Hem ne var bu saatte ağlayacak,
Bak ocağımızın ateşi yanıyor ya...
Umutlarımız toprakla tanışmadan
Hadi söyle şarkımızı