Bütün ağrılarım, acılarım, sancılarım, göğüslerime toparlanmış sanki sızım sızım sızlıyor. Sıkıntıdan ölecek gibiyim. Bir aydır uyumuyorum. Bir aydan beri emzirmedim göğüslerim patlayacak gibi. Oğlum burnumda tütüyor rüyalarıma giriyor. Ağlama sesleri kulaklarımda. Aç mıdır? açık damıdır? Bilmiyorum. Ben ağlamayayım da kimler ağlasın sonradan isminin Nalan olduğunu öğrendim bu genç kadın İzmit’e giderken bindiğim otobüste yanındaki arkadaşına kendini böyle anlatmıştı.
Onunla otobüsün çay molası verdiği bir terminalde konuşmuştum bir süre önce eşinden ayrılmış nu ayrılık onların hiç akıllarına gelmeyecek sıkıntılar çıkarmış mahkemenin anneye verdiği bebeği ayrıldığı adam kaçırmış olayı anlatmamın amacı iki gün önce evinde intihar etmiş olan kalem arkadaşım Ayşe Altan’ı anmak onunla olan bir sohbetimizi anlatmak içindir Ayşe ile Nalanın hayat öyküleri o kadar birbirlerine benziyor ki sözünü ettiğim bu iki örnek Türkiye’de milyonlarca kadının da ortak sorunudur.
Bir ay önceydi mutlu kentte indiğim otobüsün arkasından Tuncer abi diyen bir kadın sesiyle irkildim bu ses Ayşe Altan’ın sesiydi az sonra yanıma geldi bu gazetede on yıl yazdık. Bir Kafe’ye gittik her zaman yaptığımız gibi edebiyattan, sanattan konuşmaya başladık. Çok sıkıntılı ve durgundu çok az konuştu dalıp, dalıp gidiyordu sebebini sordum? Bir şey söylemedi devamlı elindeki kitabı karıştırıyordu. Yazıyor musun dedim? Evet internette yazıyorum dedi. Sorularımı geçiştiriyordu.
Ayşe Altan dirayetli yüce gönüllü, espirili bir arkadaşımızdı. Ondaki öğrenme ve araştırma tutkusuna hayran oluyordum. Her gittiğimde mitingde halk kanserinde panelde mutlaka oda olurdu. Duygulu ve çok duyarlı biriydi o bir gönül insanıydı ve çokta iyi bir anneydi dün kızıma giderken mutlu kentte indiğim durakta sevgili Ayşe bir ay önce bana seslendiğin sesi duydum bir yerlerden ortaya çıkacaksın diye çok bekledim ama sen yoktun o saatlerde.
Sen kara toprağın altında ezeli istirahatindeydin çok üzüldüm ölümü bu kadar özetleyecek ne derdin vardı. Sevgili Ayşe ben seni hep İngiliz yazar Virginia Woolf’a benzetirdim oda senin gibi intihar etmişti. Herkesin bir aydınlık, birde karanlık tarafı var. Bu karanlık taraflarını göstermezler genellikle toplumlarında vardır. Böyle karanlık tarafları toplumlara göstermezler.
Bir farkınızda woolf’un İngilizlerin senin Türklerin yazarı olmandı. Hayatta adaletsiz sistemler gibi herkese eşit davranmıyor birbirine ters uzlaşmaz çelişkilerden oluşuyor. Yaşamın içinde yaşayan herkesin bir öyküsü var ve öykülerimizin birden çok yüzü var bir yüzünden bakarak kimseyi tanıyamayız tanımayınca da anlayamayız sevgili Ayşe senin hayat öyküne de tek yüzünden bakanlar seni tanıyamadılar ve anlayamadılar anladığını iddaa edenlerin çoğu da peşin hükümlüydüler. Keşke seni anlayabilseydik Ayşe anlamaya çalışsaydık sen bugün yaşıyor olacaktın inan böyle olacaktı. Sevgili arkadaşım bizler bir senin değil kendimizi de tanımıyoruz bu ülkede kimse kimseyi anlamaya çalışmıyor zaten herkes kendi derdine düşmüş hepimiz peşin hükümlü ve ön yargılıyız zararını bile bile bu yanlışlığı sürdürüyoruz çok bozulduk insanın bozulması hiçbir şeyin bozulmasına benzemez insan bozuldu mu peynir, ekmek, domates, zeytinde bozulur. Bal, kaşar, patates doğallığını yitirdi. Sebebi insanın bozulmasındandır. Eğitimin, felsefenin olmadığı bir ülkede intiharlar olur. Sevgili Ayşe intihar eden şair Nilgün Marmara’ya yine senin gibi intihar eden Amerika’nın en büyük yazarı Popeye selam götürür seni hiç unutmayacağım.
Aydınlıklar içinde uyu kendi kendisiyle hesaplaşmış olan bilge kadın Ayşe.