Bundan 26 yıl önce Türkiye'de bir yerde dünyaya geldi Ersin Aslan...
Babası annesi ve kardeşi ile büyüdü...
Okullarında hep başarılı oldu. Tüm ailesi ve kendisi yıllarca çabaladı. Gece gündüz uyumadı ve Türkiye'nin en iyi hukuk fakültelerinden birini kazandı.
Bu fakülteden mezun olmak için 60 bin sayfa kitap okumanız ve çok zor olan yaklaşık 80 sınavı geçmeniz gerekiyor. Ersin hepsinden başarılı oldu. Stajını İstanbul Barosu’nda kıt kanaat elde ettiği gelirle yaptı. Stajı bitince bir avukatlık bürosunda işe başladı. Kendisine verilen davaları ve icra takiplerini takip etmeye başladı. Hayalleri dostları sevinçleri hüzünleri vardı. Evlilik hazırlıkları yapıyordu.
Dün rutin bir şekilde her gün yaptığı gibi adliyeye geldi. Haciz aracına gidip sırasını bekledi...
Ne dosyanın alacaklısı kendisi ne de borcun kaynağı o.. Ne ekonomik krizin sorumlusu o...
Bir cahilin ruhsatsız tabancasından ona yönelen kurşunla hayata gözlerini yumdu...
Bir insandı Ersin, bir zamanlar çocuk, bir zamanlar genç, bir zamanlar bir hukuk adamı... Bir annenin emzirdiği bebekti, bir kadının sevdiğiydi...
Bir çok insanın dostuydu...
Onu hiç tanımadım ama onu tanıyorum.
Nerden mi biliyorum?
Kendimden biliyorum...
Onu öldüren cehalet, onu öldüren her şeyi mış gibi yapan bu düzen, onu öldüren meslektaşlarının dertleri yerine koltuklarının peşindeki baronlar...
“Evine ekmek götüremeyen var mı?” diye soranlardır....
İşte avukat olmak öyle çok da güzel bir şey değil..
Hep karşı tarafın var....Kendinden başka da sığınacak kimsen yok..
.Şimdi “vah vah tüh tüh” deyip gelecek ölümü beklemeye geçebiliriz....