Asgari ücretliye, büyümeden pay yok !

 

Bir ekonominin gelişmişlik düzeyinin tek belirleyeni o ülkenin bir yıl boyunca ürettiği mal ve hizmetlerin oranındaki artış olarak kabul edilmektedir. Oysa, odaklanılması gereken en önemli mesele, üretilen değerin nasıl paylaşıldığıdır.

Bunun temel belirleyenlerinden biri, kişi başına düşen milli gelir ile ücretler arasındaki ilişkideki eğilimin yönüdür…

Bir ülkede üretilen değerin miktarındaki artış ile ücretlerdeki artış arasındaki makas açılıyorsa, bu durum sömürünün artığını ve üretilen değerin belli ellerde toplandığını göstermektedir.

Son günlerde gündeme taşınan yolsuzluklar bu bağlamda da ele alınmalıdır…

Kamu kaynaklarının, emekçilerin yaşam düzeylerini yükseltmeye değil, büyük para ve mal sahiplerinin zenginleşmesi için kullanılması yeni yılın bütçesinin de temel karakterini oluşturmakta. Son yıllarda giderek artan teşvikler, prim destekleri ve vergi indirimleri kamu bütçesini adeta bir sermaye kesimlerine kaynak transfer aygıtı haline getirmiştir.

AKP hükümetinin her türlü yolsuzluğu meşrulaştırma ve her türlü denetim aygıtını kendi kontrolüne alma çabası, yine emekçilerin milli gelirden aldıkları payı sınırlandıran unsurlardır.

Kişi başına düşen milli gelir ile asgari ücretin gelişim seyri bu sürecin nasıl işlediğini gösteren iyi bir örnektir.

Hükümet ve sermaye temsilcilerinin belirleyiciliği altında alınan Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararlarında, enflasyon hedefleri esas alınmakta, işçilerin geçim düzeyi ihmal edilirken, ekonomik gelişme bu kararlara yansıtılmamaktadır.

Dolayısı ile ekonomik refahın paylaştırılması açısından en önemli araçlardan biri durumunda olan asgari ücret, ciddi bir baskı altındadır.

2014 yılı için kişi başına milli gelirin IMF veritabanı verilerine göre 1903 TL olacağı tahmin edilmektedir. Buna karşın 2014 yılında asgari ücret ortalama brüt 1102 TL seviyesindedir. Net asgari ücret ise asgari geçim indirimi dahil 2014 yılı için ortalama 869 TL olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de brüt asgari ücretin kişi başına düşen milli gelire oranı 2014 yılı beklentileri için % 58’dir.

Oysa, bu oran 1978 yılında en üst düzeyindedir. Asgari ücret, o yıl neredeyse kişi başına düşen milli gelire eşittir.  1977 ve 1979 yıllarında ise bu değer yüzde 80’nin üzerindedir. 1980 yılı ile birlikte radikal bir düşüş yaşan bu oran 1980 sonrasında en yüksek değerine 1992 yılında yüzde 69 ile ulaşmıştır.

Bunun yanında, asgari ücretin uzun gelişme seyrine bakıldığında 36 yıllık bir dönem için ekonomi sabit fiyatlarla 3.9 kat, kişi başına düşen milli gelir 2.4 kat büyürken, asgari ücretin yüzde 12’lik gelişme ile neredeyse yerinde saydığı görülmektedir.

1999 yılına kadar 1978 yılındaki ekonomik gücüne ulaşmayan asgari ücret, bu yılda ulaştığı düzeyi, yüksek enflasyon ortamında yaşanan iki krizle ciddi bir biçimde kaybetmiş, 1978 ve 1999 yılında ulaştığı seviyeye ancak 2004 yılında yeniden ulaşabilmiştir. 2005 yılından bu yana ise asgari ücret neredeyse yerinde saymaya devam etmektedir.

Hâlbuki asgari ücret kişi başına milli gelir oranında bir artış kaydetseydi bugün brüt 2117 TL, net 1667 TL olacaktı.

Açlık ve yoksulluk sınırının altında sefalet ücreti olarak belirlenen asgari ücret, insanca yaşanacak bir ücret düzeyine getirilmelidir.

2014 yılı itibarıyla kişi başına düşen milli gelirin aylık 1800 TL’nin üzerinde olduğu ülkemizde, asgari ücret de bu düzeyde olmalıdır.

Son olarak;

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yıllardır bir ortaoyununa dönmüştür. Asgari ücretin belirlenmesi süreci bir toplu pazarlık süreci olarak ele alınmalıdır. Görüşmeler kamuoyuna açık hale getirilmeli, anlaşmazlık durumunda işçilerin üretimden gelen güçlerini kullanabilecekleri yasal zeminler oluşturulmalıdır.