Asgari ücret görüşmeleri tamamlanmak üzere.
Pandemi koşulları altında, insanlık tarihinin en derin sağlık ve ekonomi krizinden geçerken, tüm ücretler üzerinde belirleyici etkisi olan asgari ücret gündemi Türkiye’nin gündemini kasıp kavurmalıydı. Oysa bu gündem bir takvim günü gibi geçiştiriliyor
Toplumun pek çok yerinden isyan sesleri geliyor; geçinemeyen işçiler, hacizlerle boğuşan çiftçiler, geleceksizliğin pençesinde gençler, zincirlere vurulmuş kadınlar, pandemide ölüme terk edilen emekçiler…
Bu Sesler Birleşse Bu Ülkede Yer Yerinden Oynar
Halkın ekmeğiyle, milyonların geleceğiyle oynayanlara karşı ancak bu yolla bir uyanış yaratılabilir.
Bugün tam olarak bu potansiyeller açığa çıkıyor.
Çalışanların yüzde 64’ü (12,5 milyon işçi) asgari ücretin altı ile asgari ücretin bir buçuk katı arasında bir ücrete mahkûm yaşıyor. Asgari ücret gündemi gelecek mücadelemiz açısından çok çok önemliydi; gereken önem verilmedi. Sendikalar, meslek odaları, siyasi partiler birleşik bir kampanya örebilirdi, bu gündem milyonların gönlünü fethedebilirdi.
İşçi Sınıfının Birleşik Cephesi Şart!
Başta Gebze olmak üzere sendikal örgütlü olan birçok fabrikada açıklamalar, eylemler yapılmış olsa da bu hareketi ülkenin gündemine sokacak bir toplumsal hareket öremez miydik? Asgari ücret gündeminde işçi sınıfının birleşik cephesini kuramaz mıydık? Elbette yapabilirdik, yapmalıydık ve bundan sonra da yine yapmak zorunda olacağız. Ama göstermelik olsun diye değil. Bu ancak emekçilerin bilincini yükseltecek ve toplumda köklü dönüşümler miras bırakacak fiili mücadelelerle mümkün.
Gelecek başka nasıl kazanılır ki?
Tweet atarak mı?
Şu tembelliği üzerimizden artık atalım!
Emekçi halk ile zenginlerin düzeni arasındaki derin uçurumu mücadelenin merkezi gündemi haline getirmedikçe suni diğer tüm gündemlerden iktidar karlı çıkacaktır.
18 yıllık AKP iktidarının toplumdaki bu suni ayrışmalara dayanarak yönettiğini unutmayalım.
Tabii herkes emekçi halk gibi değil. Tuzu kurumlar çok.
TBMM’den sefalet bütçesi geçti. Patronlara teşvikleri kıyaklar, vergi afları yağıyor. 230 milyar TL’lik teşvik ve vergi indirimi. Kaynak ise halkın sırtına yıkılan vergiler.
Asgari ücretli bir işçi bir yılın 122 gününü vergiler için çalışıyor. Yaklaşık 400-600 TL bandında bir kesinti yapılıyor. Sudan gıdaya, enerjiden ulaşıma tüm temel ihtiyaçlarda kalem kalem vergi ile soyuluyoruz. Para babalarına ise vergi afları gırla!
Ödenen vergilerin karşılığında ise ne eğitim ne sağlık ne deprem önlemi; ne kadınlara ne emekçilere bütçe. 90’ların tabiriyle tam bir hortumculuk.
“Asgari ücretten vergi alınmasın” demek bugün o nedenle çok önemli.
Alacaksanız büyük patronların ballı ihalelerle, kamu kaynaklarıyla yarattığı servetten vergi alın!
Asgari Ücrette Kadını da Konuşalım!
Türkiye’de kadınların yarısı asgari ücret ve altında ücretlerle yaşamını sürdürmek durumunda.
Asgari ücretin belirlenmesi sadece emekçi ailesinin hayatta kalma ücreti değil. Ailede yetişen çocukların; yani gelecek işçi kuşaklarının yetiştirilmesinin yükü de ailelerin omzunda. Daha doğrusu kadınların omzunda.
Asgari ücretle bunun ne alakası mı var?
Asgari ücret, kadınların evde tüm bakım, yemek, temizlik gibi aslında toplumsallaşması ve kamu hizmeti olması gereken işleri bedava yapması hesabına dayanıyor.
Asgari ücret hesabında; kreş masrafı yok; hazır yemek yeme hakkı yok; yaşlı ve hasta bakım masrafları yok.
Yemeği kadınlar pişirecek, çocuklara kadın bakacak, gerekirse işe de gidecek. Hatta hasta ve yaşlıya da bakacak. Yani “asgari ücret” kadının yaşamından çalmak, onu eve kapatmak üzerine kurulu bir maaş. Yoksulluk maaşı. Yoksul kadınların ev dışına çıkabilmesi ve kendisini geliştirebilmesi mümkün değil. Milyonlarca kadın yoksullukla eve kapatılıyor.
Bu ağır yükler nedeniyle kadınlar büyük oranda istihdamdan çekiliyor. (Türkiye’de kadın istihdamı %30 bile değil) Bu ağır koşullarda yoksul kadın şiddet de görse bir yere gidemeyecek çünkü ekonomik bağımsızlığı olmayacak. Toplumda da “kadının yeri evdir” “kadının asli vazifesi anneliktir” “kadın evinde kalmalıdır” anlayışını besleyen şey işte tam da kadınlara dayatılan bu hayat!
Eğer kadın düşmanlığı ile mücadele edeceksek bu derin soruna karşı hemen şimdi mücadele etmek zorundayız.
“İnsanca yaşamaya yetecek asgari ücret”i savunurken; kamusal ücretsiz ve nitelikli kreşler, yemekhaneler ve bakımevlerini de aynı anda savunmak zorundayız. Emekçi kadınların sesi ve mücadelesini canlandırmak ülkede bambaşka bir yol açacaktır.