Bugün torunum Denizi annemi ziyarete mezarlığa götüreceğim. Annemle tanıştıracağım. Tanışmanın zamanı geldi. Denize ölülerimizi anmanın önemini anlatacağım. Denizin artık kendini tanımasının da zamanı geldi. Denizle çok işimiz var. Denizi hayatla tanıştırmaya çalışacağım. Önümüzde ki günlerde onu bir kitap okuyanla tanıştıracağım. Anne çok önemli Rus yazar Maksim Gorki’nin dünyaca ünlü Ana isimli romanını okuyanlar o romanda ki Anayı bilirler. Oğlu bir devrimcidir. Oğlunun mücadelesinde onun yoldaşı, sırdaşı olmuştur. Okunması gereken büyük bir romandır.
Şuan annemin mezarı başındayız. Anne ben geldim. Deli divanen geldi. Torunun Denizi de getirdim. Öldüğünde Deniz üç yaşındaydı. İyi misin? Anne huzurlu musun? Biliyorum köydeki evimizi soracaksın. Evimiz yıkılmış. Hep oturuyordun köşe taşını ısırgan otları, yabani dikenler sarmış. Yılanını soracağını da biliyorum. Dostun yoldaşın sırdaşın yılanda gitmiş. Sen olmayınca neylesin viraneyi. Aradan 40 yıl geçti. Belki de ölmüştür. Sevgili annem seni çok özledim. Yüreğimde vicdanım da ruhumda yaşıyorsun ben yaşlandıkça sende içimde yaşayacaksın. Annemle konuşmamı yadırgayan Deniz:
Dede anneni çok mu seviyorsun? Sen sevmiyor musun dedim. Tabi ki seviyorum. Kim sevmez annesini dedi. Sevmeyenler dövenler, öldürenler bile var. Seni bütün annelerle babalarla da tanıştıracağım. Onları tanıyınca anneni babanı daha çok seveceksin. Hayatta en kötü şey anne bedduası almaktır. Annesinin bedduasını alanların asla yüzleri gülmez. Mutlu olamazlar bütün analar güzeldir. Bizleri büyüten, yürüten, dil öğreten, hayata hazırlayanlar annelerimizdir. Onların haklarını asla ödeyemeyiz. Annem öldüğünde bizim evden iki cenaze çıktı. Biri onun diğeri de benim. Annemi rahat ettiremediğim için çok mutsuzum. Ekonomik durumum düzeldi. İşim gücüm oldu. Bu defa da o öldü.