ANNEMİN TIRNAKLARINDAKİ...

Tuncer Altunbulak

Canım sıkılıyor asırlardır, yalnızmışım gibiyim, yaşamayı beceremiyorum.

Ağır geliyor yaşamak.

Bir çok nedeni var bunun ama en önemli nedeni nedir onu bilmiyorum.

Ne kadar dışarı yansıyor bu duygularım bunuda bilemiyorum.

Ama içimdeki bu tedirginliklerin bir kısmını dışarı yansıttığımın bilincindeyim.

Ne az ne fazla bende bir insanım hepimiz böyleyiz biraz.

Tabi benim kendimde gördüğümün tersine kendilerini çok akıllı vazgeçilmez görenlerde var.

Zaman zaman deli deli şeylerdüşünürüm.

Sanki içimde bir hapishane var ve kendimi oraya kapatmışım.

Dertlerimi sıkıntılarımı bu hapishanenin dertli, gamlı duvarlarına anlatıyorum.

Bazen cinler diyorki çık bu hapishaneden git sokaklara dilencileri bul onlarla birlikte dilen insanlar bir dilenci bilsinler, para versinler , seni sevmek isteyenler böyle sevsinler.

Ailen kabul ederse böyle kabul etsin, yada etmesinler.

Canları isterse...

Dilenciler acının tarifsizliğini sessizliğin çığlığını gülümsemenin tarifsizliğini yaşayan, hayatın gerçek öğretmenleri...

Bazıları var bir iki üniversite okumuş insanlardan daha kamil, asil ve hoşgörülüler.

Ne az ne çok ben de sadece bir insanım .

Öyle çok “iyi ki yapmadım” olduğu gibi bir sürü de “keşke yapsaydım” dediğim şeyler var.

Bir de çok isteyip de yapamadıklarım var.

En çok üzüldüğüm şeylerde bunlardır.

Hiç unutamadıklarımda var.

Bunlardan biride annemin zaman zaman söylediği benim hayatımda iz bırakan sözleri.

Annem zaman zaman aksiliklerimi gördüğünde “seni ben doğurdum oğlum aç susuz kaldım seni dokuz ay karnımda taşıdım. Tırnaklarımda hala ........ kokusu izi var” derdi.

Bu yazıyı yazmadan önce bu dertlerimi, sıkıntılarımı bir arkadaşa anlatmıştım.

O en çok dilencilerle yaşamamı dilenci olmamı beğenmişti.

Hala bir dilenci tiyatro  kurmamızı Dostoyevski, Goğol’un, Tolstoy’un Kafka’nın yapıtlarını tiyatrolaştırıp ülke genelinde oynamamızı istemişti.

Benim de aklıma yatmıştı onun bu fikri.

Goğol’un bir delinin hatıra defterini, Dostoyevski’nin ecinlerini oynayabilirdik.

Deniz Gezmiş’i, İsa’nın çarmıha gerilişini, Yahudanın onu üç beş kuruş karşılığında Roma İmpataratorluğuna sattığını bu ihanetini oynayabiliriz.

İşte böyle şeyler düşünüyorum.

Akla hayale sığmaz şeyler.

Böyle düşünürken bunları da böyle yazarken terapi görmüş gibi oluyorum.

Bir yanım paronaya, sadist, bir yanım nevrozlu, mazoşist, bilinç altım tıkanmış, aklım karışmış, akıl tutulması yaşıyorum.

Zihnim, kalbim, ruhum karma karışık...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.