Dağlar seni bölük bölük bölerim, kalbur alır toprağını elerim der.
Anadolu da bir gelin ince hastalıktan ölen eşine hasretini dağlara böyle anlatır.
Bu türkü bir gelinin efkarıdır, isyanıdır.
İki cümlede ben söyleyeyim, ‘’o yar gelir ciğerlerim iyi olur, dikenlerim gül olur, düşmanlarım lal olur’’ şimdi bir erkek kalkıp ta kendisini böyle güzel sözler söylemiş eşini öldürebilir mi? yada ona hakaret edebilir mi? bırakın hakareti insanlaşmış biri acı söz bile söyleyemez ama bu ülkede bütün bu insanlık dışılıkları yapan binlerce erkek var.
Her yıl bu ülkede beş yüz kadın öldürülüyor, ha birde şu gelenek görenek ve töre bu yüzdende her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor.
Bu yazım da üç tane kadının öyküsünü anlatmaya çalışacağım. ‘’Marie Antoinette’’ daha on beş yaşında bir Fransız kralıyla evlendirilmiş, okul yaşında bir çocuk, çocuklarla oynayacak yerde bütün ömrü altı tane saray arasında geçer ve ömrü boyunca genç kızlık isteklerini arzu etmiş mutsuz bir kadın.
Bir de Momo var, Momo yazar emileajar’ın onca yoksulluk varken romanın kahramanı Momo annem kürtaj olduğu gün bir cinayet işledi der.
Momo’nun anası bir hayat kadını Momoyine annem kendini kıçıyla savunur der.
İlginç sözler Ane kendisini kötüleyenlere beni değil beni bu hale getirenleri kötüleyin, benimle olmak isteyen erkekleri kötüleyin, ben namuslu haysiyetli ve vicdanlı bir kadınım.
Ha birde yazar Brantıgan ‘’kürtaj’’ isimli romanının Vida isimli roman kahramanı var.
Güzelliğinden utanan bir kadın bu yüzden eski püskü şeyler giyer.
Bu kadının hayatı anlatamayacağım kadar ilginç birde bir Türk kadını var.
Kim derseniz şair Nazım Hikmetin teyzesidir.
Türkiye’nin en güzel kadınlarındandır. Yıl 1940 Nazım Hikmet Bursa cezaevindedir.
Teyzesi en güzel elbiselerini giyer, en pahalı takılarını takar Nazımı ziyarete gelir.
Nazım bir defasında teyzesine; ‘’Teyzeciğim senin bu şatafata hiç ihtiyacın yok, sen zaten çok güzelsin senin göstermen gereken şey zekan, yaratıcılığın, birde iyi huyundur.
Şimdi gelelim anneme annemin nasihatına annem kadınlara her zaman nazik, kibar davranmamı istemiştir kendi çektiği acıların başka kadınların çekmemesini istemesidir.
Yılmaz Güney’in ‘’boynu bükük öldüler’’ isimli bir romanı vardır. Bu romanı ona okurken bir hafta boyunca ağlamıştı rahmetli bu romandan sonra kimi insanlardan nefret etti.
Bende onun nefret ettiği insanlardan nefret ettim. Bu yüzden o insanlar bana denge siz dediler, tımarhaneye düşmemin nedenlerinden biri de budur.
Kadınlardan söz ederken hep aklıma Tolstoy’un Anna karanınsı gelir.
Anna vicdanı ve merhameti yitiriyoruz istediği sevgiyi bulamadığı için intihar etti. Keşke Annayı mutlu edebilecek biri çıksaydı karşısına derim hayat birazda seçim aslında, her seçim bir kaybediştir.
Çünkü bir şeyi seçerken başka bir şeyi kaybediyoruz. Parayı seçerken sevgiyi, insanlığı, özveriyi, merhameti, vicdanı yitiriyoruz.
Nietzse tanrıyı ve insanları denemeyin diyor. Hayatın içine girin girebilirseniz tabi girin bakın neler var yalandan yüzünüze gülenleri, dönekleri, sömürenleri, ihanetçileri görün. Ben bunların hepsini tanıdım kumar bazları faişeleri, iki yüzlüleri, saman altından seviyorum deyip nefret edenleri sevgi kelamını kirletenleri tandım.