Ahmet amca çok kibar temiz bir adamdı, olaylara aydınlık bir akılla bakardı. Bu anlamda ondan çok şey öğrenmişim. Hastaneye kısmi bir felç yüzünden getirilmişti, yaşı da baya bir ilerlemişti. Olmayacak demeyin her şey olur. O gün Ahmet amcaya en kötü şey olmuştu, gece altına yapmıştı. Bana, “Hiç anlamadım oğlum altıma yapmışım. Ben hemşire hanımlara utanıyorum söyleyemiyorum, sen bir zahmet söyler misin? Hemşire hanıma durumu anlattım, önce biraz bozuldu sonra yapacak bir şey yok dedi. Ahmet amcanın yanına geldi gönlünü aldı. Ahmet amca “Hemşire hanıma çok af edersiniz altıma kaçırmışım. Çok özür dilerim, pişmanım keşke ölseydim bu gece yüz kez ölmek istedim ölünmüyor ki”. Ahmet amcanın çok ilginç bir hayat öyküsü var. Gençliğinde ve orta yaşlılığında çok varlıklı bir insanmış, astığı astık kestiği kestik adamlardanmış. Biraz çocukları yüzünden malını varlığını kaybetmiş, eşini almış İstanbul’a gelmiş. Bir fabrikada çalışıp emekli olmuş. Kısacık hayat öyküsü böyle. Hastanede 3 ay beraber kalmıştık, eşi de ölünce adamın eli kolu kırılmış. 3 ayda ziyaretine çocukları da dâhil bir kimse gelmemişti. Hayat böyle bir şey istemediğimiz şeyler başımıza gelir. O gün Ahmet amcanın hemşireye o yalvaran gözlerini, içten içe ağladığını ve yıkıldığını hiç unutamadım. Hasta bakıcılar geldi, biz de yardım ettik, Ahmet amcayı bir güzel temizledik. Hepimizin başına bu tür olaylar gelir geldiği zaman tüm hayatımız ve fikirlerimiz değişir. Önemli olan yaşamak değil, bu tür olaylardan ders çıkarmaktır ama ne yazık ki insanımız hiçbir şeyden ders çıkarmadığı için bu tür olaylar başına gelince apışıp kalıyoruz.
Hiç aklıma gelmeyen şeyler gördüm hastanelerde mesela yere göğe sığmayan kabadayıların bir gün içinde dağıldıklarını gördüm. Salya sümük haline gelmiş kibirlileri gördüm, zaman zaman hastanelerde dövdüğümüz hemşirelere ve doktorlara el açıp ağlayan yalvaran insanlar gördüm. Gaddarlık, zalimlik, hastalıklarımızın sırasında hiç para etmiyor çünkü hastalıklar bizi insanlaştırıyor. Bütün bunların en iyi örneğini Ahmet amcada bir kez daha gördüm.
Sevgili okurlar başkalarına yardımcı olmak başkalarının yardımlarını istemek çok güzel, birinin bildiklerini bize anlatması ya da bizim anlatmamız bir insanlık ve yurttaşlık görevidir. Başkalarından yardım almak, bilgi edinmek istiyorsanız kibirlerinizden, önyargılarımızdan arınıp kendinizi başkalarına açmanız gerekir. Bu tür duygular, duyarlılıklar hastanelerde çok önemlidir. Çok çok yaşamak istediğimiz hayatın anlamı da işte buradadır. Evet, ben ağayım, ben paşayım, ben yakarım ben yıkarım diyenler inanın siz hiçbir şey değilsiniz, siz insansınız. Bu tür şeyler söylemek yerine biz insanız deyin boş verin ağayı paşayı insan gibi olmaya çalışın.
Tarihte bir Deli Dumrul hikâyesi vardır bilir misiniz bu zatı zungur kuru bir çay üzerine bir köprü yaptırır. Geçenlerden 33 akçe geçmeyenlerden 40 akçe alır. Vermek istemeyenlerden de döve döve alır, çok güçlü bir adamdır. Hastalanacağı ve öleceği hiç aklına gelmez. Bu işi ne zamana kadar yapar bilir misiniz? Azrail karşısına geçip senin canını almaya geldim diyene kadar. O dağlara ferman okuyan koca Deli Dumrul Azrail görünce yıkılır, çöker kılıcı elinden düşer. Azrail’e baş edemeyeceğini anlayınca alttan almaya çalışır. Canının yerine can bulmak için ailesine gider. Ben sedyeyle hastaneye gelen ne Deli Dumrullar gördüm. İşte onlardan biri de ne yazık ki bizim Ahmet amcaydı. Deli Dumrul Azrail’i görünce insan olduğunu hatırlar ama iş işten geçer. Hayatın tadını çıkaranlar Deli Dumrul gibi zalim olanlar değil, herkesin yardımına koşan ülkesine ve halkına fayda sağlayan, doğayı koruyan, insanları sevenlerdir.