Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kurulduğundan bugüne kadar olağan kongrelerinin yanında 2 olağanüstü kongre de gerçekleştirdi.
İlk olağanüstü kongre, kurucu genel başkan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından yapıldı ve Ahmet Davutoğlu hem genel başkan hem de Başbakan oldu. Bu birliktelik, zorla da olsa 2 yıl sürdü. Artık taşınamaz bir birlikteliğe dönünce de ikinci olağanüstü genel kurul gündeme geldi. Genel kurul henüz toplanmadan yeni Genel Başkan ve Başbakan ismi de belirlendi. O isim, ‘düşük profilli siyasetçi’’ yakıştırması yapılan Binali Yıldırım oldu.
Bu değişim, AKP’de yeni dönem mi sorusunu sorduruyor doğal olarak.
Bence değil, çünkü, iç ve dış siyasetteki makro politikaları belirleyen aktörler değişmedi. Sadece uygulama alanında yaşanan sıkıntıları minimize etmek ve sorun çıkartmadan yola devam etmek için bir nöbet değişikliği zorunlu hale getirildi. Zaten, Davutoğlu da olağanüstü kongredeki konuşmasında kendi rızasıyla görevi bırakmadığını, bu konuda bir zaruret doğduğunu açıkça söyledi.
Bu durum, zaten, görünen köy kılavuz istemez deyişini de anımsatıyordu.
Olağanüstü kongrenin yapıldığı Ankara Arena Spor Salonu’nun her yanında Cumhurbaşkanı olan partinin kurucu genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan izler görünüyordu. Görsellik ve sesli propaganda da Erdoğan ismi öne çıkıyordu. Belli ki, Erdoğan, başkanlık sisteminin gerçekleşmemesi halinde ‘partili Cumhurbaşkanı’ modeli için gereken hazırlıkları yapmış ve böylesi kritik süreçte kendisine biat ettiğini gizlemeyen, her fırsatta da dile getiren ‘düşük profilli bir siyasetçi’’ seçmesinin doğruluğunu da algılatmak istemişti.
Öyle de oldu…
AKP delegasyonu hiç itiraz etmedi ve oy birliğiyle Erdoğan’ın çizgisini bir kez daha onayladığını gösterdi.
Bu tablo şu açıdan önemli…
AKP’liler, her fırsatta ‘kurumsallaştık, isim önemli değil’’ diyor. Ama, kazın ayağı öyle değil. Erdoğan da öyle olmadığını iyi bildiği ve tespitleri de bunu gösterdiği için partinin üzerinden gölgesini eksik etmiyor. O da çok iyi biliyor ki, ismi parti üzerinden çekilirse, AKP diye bir parti kalmaz ve o yaşanacak dağınıklık, kimi nereye savurur bilinmez.
Peki, bu gelişmeler üzerine ilimizde nasıl bir tablo oluşur dersiniz ?
Bence, Fikri Işık’ın patronluğu bir gider bir gelir. Aynı düzeyde inisiyatifinin olup olmayacağını Erdoğan ve Davutoğlu’na olduğu gibi Yıldırım’a da bağlılık göstermesi belirleyecektir.
İl örgütünde Ceyhan ve ekibi ise ‘’gelen ağam, giden paşam’’ tabirine denk düşen tavrını, daha günlerce önceden açıklamıştı zaten. Kendileri açısından önemli bir değişiklik yaşanmayacak gibi.
Bu dönem yıldızı parlaması beklenen isim ise milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu olacak. Kadın milletvekili, bu gelişmeyi Yıldırım’ın listesinden MKYK’ya girerek gösterdi.
AKP, yerelde ve genelde yeni bir vizyon üzerinden yürüyemese bile (ki gerçek de böyle) 2023 projeksiyonunda aktif rol sahibi olmayı çok istiyor. Ve buna uygun yapılanma ya da mevcut yapılanmayı yenileme hamleleri gerçekleştiriyor. Davutoğlu’na güle güle ve Yıldırım’a hoş geldin denilen 2. Olağanüstü kongrenin ana teması da bu oldu.
AKP’de tablo böyleyken, muhaliflerinde ve AKP’yi mutlaka iktidardan devirme hedefi olanlarda durum nasıl dersiniz ?
O cenahta durum çok vahim…
MHP, bütünüyle AKP’ye eklemlendi.
CHP, dokunulmazlıklar ekseninde tıkandı kaldı ve AKP’ye zımmi destek sağladı.
HDP ise bütünüyle restleşme yolunu seçti.
Toplumsal hareket düzlemindeki muhalefet ise ülkede siyaseti ve yaşamı örgütlemek için tek meclisin TBMM olmadığını, halk meclislerinden çıkacak karar, irade ve gücün belirleyici olacağını öne çıkartarak örgütlenmeye ivme kazandırmayı tercih ediyor.
Kısaca, AKP’de yeni dönem olduğuna kimse inanmıyor ve pozisyonlarında önemli değişiklik yapmayı tercih etmiyor.