Bir kez daha ekonominin kırmızılı yeşilli, ekranlarda anlık değişimlerle okunduğu bir dönemden geçiyoruz. Döviz ne oldu? Piyasada faizler kaça yükseldi? Borsa hareketleri ne yönde? Reel ekonomide yaşananlara bir yabancılaşma hali.
Bir bilgisayar oyunundaymışız izlenimi yaratılan kırmızılı yeşilli grafiklere indirgenmiş bir ekonomi anlayışı.
Bir bilgisayar oyununda değiliz oysa. O çizgilerin ardında milyonların işi, aşı, bugünü ve gelecek hayalleri yatıyor.
Dövizle satın aldığımız ilaç daha pahalı. Tarlasını süren çiftçinin mazotu, tarladan kopup pazara - markete gelen biber, domates, ıspanak daha pahalı. Krediyle alınan konutların, arabaların yükü daha ağır. Evin temel ihtiyaçlarını karşılayamama endişesi daha yoğun. Milyonların işinden olma endişesi gizli o grafiklerin ardında.
Bütün bu gerçeklere rağmen, iki gündür suni bir heyecanla güya düzelmeyi muştuluyorlar bize! Dolar 4.90’dan 4.60’lara inmiş. Üstelik grafiklerin kendisi bile OHAL’le birlikte TL’nin 3.02’den 4.90’a çıktığını ve hala buralarda gezdiğini saklayamazken hem de…
İşler düzeliyor diyenlerin satmaya çalıştıkları birkaç günlük Londra havası. O Londra havasıydı 3 hafta önce kuru 4.90’a kadar çıkartan. Ama unutulmamalı ki bu günlük esintilerden ziyade Saray’ın OHAL ile kurumsallaştırdığı keyfilik, hukuksuzluk ve kuralsızlık sonucunda pekişen, üreten değil rantla zenginleştiren düzenin oluşturduğu kasırgayla kur önce 3.02’ye, sonra da oradan buralara geldi.
Yıkımın sebebi olan AKP’nin saray rejiminin sağ siyaseti, elbette bu durumu düzeltecek yeni bir düzeni kuramaz. Bu yeni düzeni halkçı bir siyasetle ancak bizler kurabiliriz.
İşte esas konuşulması gereken, siyasi mücadelenin merkezine alınması gereken gerçeklik bu. Milyonların etnik kimliğinden, inancından, yaşam tarzından, coğrafyasından bağımsız, emekçi olmaktan, üretici güç olmaktan kaynaklı bir toplumsal ittifak demokrasi talebinde somutlaşıyor bugün. İşte siyasete taşınması gereken de bu ortaklaşma. Emeğin, mavi yakalının, beyaz yakalının, girişimcinin, üretici güçlerin düzen tarafından yok edilen haklarını almak için ortaklaşacakları bir siyaseti kurmak... Bu yeni siyaset, “tarafsızlık” adı altında var olan hegemonyanın diline teslim olan bugünün siyasetini de yenilemiş olacak.
Öyle bir siyaset ki, büyüme fetişizmine kapılmış değil kalkınma odaklı, rantçı değil halkçı, kapsayıcılık adı altında kendi özünden utanan değil herkesi kapsayacak olanın kendi öz değerleri olduğunun özgüveniyle inşa edilecek bir gelecek iddiasında...
Eşitlik... Bugünün sağ değerlere dayanan ekonomik düzeni eşitlik, adalet gözetmiyor. Toplumun en zengin yüzde 1’inin servetin yüzde 56’sına sahip olmasının politikalarını üretiyor. Vergiyi kazanca göre değil, tüketimden toplamayı tercih ediyor. Parası olanın özel okullara, imkanı olmayanın resmi tarifiyle ‘‘niteliksiz’’ okullara mahkum edildiği düzen sağın değerleri üzerine kurulu.
Oysa evrensel sol değerler üzerine kurulacak bir gelecek, kazanca göre vergi düzeniyle, eğitimi sosyal devletin sağladığı en temel kamu hizmeti arasında görerek kapsayacak milyonları. Bugünün rantçı sermayeden yana sağ siyasetinin ezdiği milyonlara talep ettikleri adaletin bir sol değer olduğunu hatırlatacak, bunu ücret ve vergi reformları, sosyal devlet atılımıyla somutlaştıracak bir siyasetle atılacak ilk adım.
Özgürlük... Maddi yoksunlukları ortadan kaldıracak, faiz-döviz sarmalına yurttaşını hapseden borç düzenini bitirecek olan, çağın gerekleriyle uyumlu bir üretim dönüşümü. Bugünün sağ siyasetinin betonlaşmış düzeninin yerine aklıyla özgür düşünenlerin yaptığı yenilikler ve üretimin sağladığı gelirle büyümenin reçetesidir bu üretim dönüşümü. Ve bunun için özgürlük şart.
Barış... Ekonominin olmazsa olmazı, birlikte iş yapma kültürünü besleyecek olanın birlikte yaşama kültürü olduğu gerçeğine dayanan bir siyaset… Emekçinin, KOBİ’nin, çiftçinin, esnafın ortaklaşarak tekelci güçlere karşı korunacağı bir düzeni kurmamız gerekiyor. Ayrıştırarak kendine güç elde eden bir sağ siyasetten, birleştirerek hepimizi güçlü kılacak bir sol siyasete ve onun ekonomi politiğine ihtiyaç var.
Laiklik... Dini inançları suiistimal eden bir parti devleti ile kendi iktidarını perçinleyen sağ siyaset yerine, hak temelli, inanca, kimliğe, yaşam tarzına kör ama insanlığıyla ortaklaşan bir sol, halkçı ekonomi kurmamız gerekiyor.
Bu değerlerin adını koymaya çekinmeden verilecek bir demokrasi mücadelesi ile kapsayıcı, bu ülkenin her yurttaşını içine alan, birlikte bir gelecek hayalinde buluşturarak barıştıran, büyüten ve onu hakça bölüştüren bir düzen kurulabilir ancak. Bu değerlerin evrensel sol değerler olduğunu, Cumhuriyet’in değerleri olduğunu çekinmeden hatırlatarak…
Bu köşeden bu kapsayıcı, halkçı kalkınma programını tartışacak olmanın heyecanıyla, bu programın gerçekleştirilmesi için verilecek siyasi mücadelenin bu köşenin dışına taşan bir halkçı hareketle gerçekleşeceğinin bilinciyle...
Sağ-sol vardır. Bugünün rantçı düzeni sağa dayanırken, yarının halkçı düzeni ancak sol değerler üzerine kurulacaktır. Bunu cesaretle ve özgüvenle söyleyebilen siyaset de halkın ortaklaşacağı geleceğin siyaseti olacaktır. İşte bu özgüvenle, bu cesaretle, hoş bulduk!
Kaynak Birgün