Sevdanın, hasretin, kavganın ve umudun yani Anadolu’nun şairidir Ahmed Arif.
21 Nisan 1927 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelir. 16 yaşından itibaren şiir yazmaya başlar. 1940 kuşağının toplumcu gerçekçi şairleri arasında yer alırken sonraki yıllarda birçok şairin üzerinde önemli izler bırakır.
Ankara da üniversite okuduğu yıllarda yazdığı ‘’33 Kurşun’’ şiirinden dolayı gözaltına alınır, kendisine işkence edilir, öleceği düşünülerek gece çöplüğe atılır. 1951 yılında TKP davasından gözaltına alınır, Sansaryan Han’ın tabutluğunda Tam 128 gün aç, susuz, karanlıkta, elleri kelepçede, tütünsüz ve uykusuz kalır. Tutuklanır. Tutukluluğu biter, sürgün başlar. Sürgün biter, takibe alınır. İş verilmez. Açlıkla, yoksullukla terbiye edilmeye çalışılır ve karşılığı olmayan büyük bir sevdaya açılır. Hüzünlü bir hikâye koşturup durur peşinde. Ömrü acılarla, özlemlerle geçen şairin en mutlu olduğu zaman, çocuğu Filinta’nın dünyaya geldiği andır.
40 kuşağı şairlerinin en büyük özelliği özgünlükleridir. Birçok şair gibi Ahmed Arif’te kendi sesini bulup şiirler kaleme alabilmiştir. Yaşar Kemal, Mezopotamya’da yaşayan Arap, Kürt, Çerkez ve Türk kültürlerinin Ahmed Arif’in şiirinde birleştiğini söyler.
Bütün şiirlerini ‘’Hasretinden Prangalar Eskittim’’ adlı kitabında toplayan ozan, az sayıda şiir kaleme almasına rağmen, ülkemiz şiiri üzerinde eşine az rastlanır bir etki yaratır.
Verdiği sayılı röportajlardan anlıyoruz ki Ahmed Arif için önemli olan yüzlerce şiir yazmak değil yazılan şiirlerin yüzlerce yıl okunabilmesi ve şairin kendini var edebilmesidir. Bugün okunan ve kendini var eden şairi, gelecekte de sarsılmaz bir sonsuzluk beklemektedir.
Bazı yazarların yazınsal servetleri sanki yer altında keşfedilmeyi bekleyen eski medeniyetlerin eserleri gibidir. Bulunup bitti denilen yerde yeniden ve bambaşka biçimde karşımıza çıkar. Ahmed Arif’in ‘’gizli sevdası’’ ‘’Leylim Leylim’’ kitabıyla gün yüzüne çıkarken, Leyla Erbil’e yazılan mektuplar bize Arif’in şiirlerinde beslendiği ana damarlardan birini de öğretmiştir. Karşılıklı olup olmasından bağımsız, aşktır onun adı. Pusatsız, duldasız, üryan.
Ahmed Arif 2 Haziran 1991 yılında sonsuzluğa uğurlanırken ardında aydınlık bir iz bırakır.