“ADİL YARGI”, DEVLETİN TEMELİDİR…

             

       Bir süre önce İstanbul Barosundan bir gurup hukukçu olarak Silivri’ye gittik. Vaktiyle bu ülkenin çeşitli toplumsal alanlarında yer almış insanları ziyaret ettik. Yıllardır tutuklu şekilde yargılanmaktaydılar. Şimdilerde ise Silivri’de verilen Mahkeme kararı söz konusudur. Karar, “adil yargılama” ilkesi açısından ağır şekilde eleştirilmektedir.

 

       Devlet işleyişinde hukukun yasal dağıtımını yapan yerler, her türden Mahkemelerdir. Mahkemeler; hukuka uygun, güven bunalımı oluşturmayan ve çok farklı yorumlara yol açmayan kararlar vermelidirler. Yargısal işleyişe tanınan yetkinlik; hakça ve doğru kararlara varmak için “adil yargı” sistemiyle bağdaşmalıdır. Bağımsız yargı da; hukukun üstünlüğündeki vazgeçilmezliktir.

      “Özel Mahkemeler” eliyle başlatılarak gelinen 5 yıllık süreçte Türkiye, adli sancılarla baş başa kalmıştır“. “Davaların yargılama aşamalarında; bilinen adli ilke ve kuralların çeşitli kez ihlâl edildiğine” ait ciddi öne sürümler vardır. Bu durumun; “Kamu düzenine, giderilmesi olanaksız zararlar vereceği ve vicdanları yaralayacağı” yaklaşımları gündemdedir.“Uzun bir zamana yaydırılan yargılamaların, dayanaksız savlarla desteklendiği” ayrıca etkin bir görüş olmaktadır. En yüksek yargı bulunan “Anayasa Mahkemesi” kararlarının bile önemsenmediği saptanmaktadır.

      “Hak arama özgürlüğünün kısıtlanması” genel bir yakınmadır. “Toplumsal adaletin temsilcileri bulunan Avukatların itibarsızlaştırmaya çalışıldığı” kanısı da yerleşmektedir. Tüm bunların üzerine açıklanmış Silivri mahkeme kararının nasıl bir ortama yol açtığı ortadadır. Devlet, yara almaktadır.

     Devleti saygın bir kurum konumuna getiren nitelik, tüm yurttaşları için; eşit, adil ve nesnel hukuksal kıstaslara sahip olmasıdır. Adaletin onuru da budur. Yoksa devlet; antidemokratik ve buyurgan bir varlık olmaktan öteye geçemez. Kişi veya zümre otoritesi altında mutsuz ve umutsuz kitlelerin uyruk olduğu kimliksiz yığınlara dönüşür.                                                                                             

       Baskıcı devlet; hukuksal içerik ve uygulamalara sırt çeviren, özgürlüklere özensiz, hakları zedeleyen ve halkın aydınlanmasına düşman kesilen güçler yaratır. Adaleti, doğrudan etkilemeye çalışır. Siyasal iktidarların; devlet erkini bir hukuksuzluk öğesi olarak kullanmak istemeleri ve özellikle  yargı bağımsızlığına el atmaları, totaliter devlet öykülerinde fazlasıyla yer tutmaktadır. Kaçınılması gereken, budur. 

      Haberleşmenin dinlendiği, yurttaşların çekinerek düşünce beyan ettikleri, güvenliği sağlamakla görevli birimlerin ölçüp-tartmadan onarılmaz davranışlara giriştiği ,”potansiyel suçluluklar” icat edildiği ve nihayet adil yargıdan kuşkular duyulduğu bir ülke profili halkı rahatsız etmektedir.

    Tedirgin, sıkıntılı ve güvensiz bir ülke olmayı hak etmiş değiliz.