İzmir'in basmahane semtinde oteldeki son gecem tepecik tren istasyonuna yakın bir yer burası. Akşamın saat 10'u. Penceremden sokaktaki hayatı izliyorum. Karşımda 3 katlı eski bir otel var. Bu tip oteller burada çoktur, genelde evsizler, kimsesizler, dilenciler ve gurbetçiler barınırlar. Her yıl üç gün tatil yaparım. İzmir'e gelir bu otellerin mutlaka birinde kalırım. Gerçek insanı ve hayatın heyecanını görmek istiyorsanız sözünü ettiğim basmahanede görebilirsiniz. Karşı otelin önünde orta yaşlı çirkin sayılabilecek bir kadınla üstü başı yırtılmış saçı başı dağılmış berduş diye nitelendirdiğimiz bir adam tartışıyor. Aslında kavga ediyorlar adam sık sık kadına kendini temizleme senin nasıl biri olduğunu tüm İzmir biliyor. Kaldığım oteli eliyle göstererek şu otel dile gelse de seni anlatsa. Bir dükkan açtın diye kendini ne sanıyorsun kadın. Ne kadar alttan alıyorsa adam da o kadar bağırıyor. Git kardeşim başımdan bela mısın ne istiyorsun benden. Adam hiç oralı olmuyor. Habire hakaret ediyor. Çevreden birisi adamı sırtından kaptığı gibi gel ulan ş… Bugün basmahenedeki günün en ilginç olayı buydu. Kadının kim olduğunu otelin katibinden öğrendim. Sağolsun adam beni onunla tanıştırdı. Mahallelerden eski elbiseleri topluyor. Dükkanında yıkıyor, ütülüyor ve satıyor. İki yıldır bu işi yapıyormuş. Hayat kadınıymış. Birisi onu ordan çıkarmış, evlenmişler sonra birgün adam kaybolmuş. Kadın da sokaklara düşmüş. Kendi anlatışı üç yıl sokaklarda yaşadım. Ben de çöplerden barınan yüzlerce insan gibi çöplerden gıdalandım. Geceleri hastanelerin acillerinde yattım, gündüzleri de sokaklardan öteberi toplayıp sattım. Yazın yine neyse de kışın yağmurda karda çok zor oluyor. Daha acı verici utandırıcı şeyler anlattı. Ya ben onları anlatamıyorum. Bir yurttaş hem de kadın bir yurttaş. Dışarıda neden yatar, nerede kalır, ne yer ne içer, neden evsiz barksız olur, neden ona devlet sahip çıkmaz? Bu ülkede milyonlarca kadın var ve bunları yazmakta bana düşüyor. Bu kadınların böyle acılar içinde yaşamalarına neden olanları ben biliyorum. Bundan dolayı da hem kendimden hem bu kadınları bu tür yoksulluklara düşürenlerden utanıyorum. Sonra da kalkıp cennet annelerin ayağı altındadır diyoruz. Ünlü yazar Victor Hugo mezarından kalksa bugün türkiyeye gelse yazdığı sefiller romanı gibi bir roman da Türkiye'de yazar. Sefiller romanında sözünü ettiğim kadın gibi yüzlerce kadın vardır. Yine romanın başkahramanı Jan Valjan gibi ekmeğe muhtaç ekmek çalan yüzlerce insan vardır. Yanından ayrılırken bana Tuncer abi tanıdığın hayatı öğrenmek isteyen insanlar varsa ben onlara hayatı öğreteyim böyle yaparak belki insanlara bir faydam olur ve allahta günahlarımı affeder. Bu kısa hayatımda neler gördüm neler... Kırk yaşındayım ama kendimi 100 yaşımda gibi hissediyorum. Hayat dediğimiz şey gülmek ağlamak öfkelenmek. En çok da büyük acılar çekmektir. Bu hanımefendiyle konuşurken izlediğim bir operada çığlık atan o kadın geldi gözlerimin önüne. Kadın çığlık atmak için ağzını açıyor ama bağıramıyor. Biz seyirciler onun neden çığlık atamadığını, neden sesinin çıkımadığını, neden konuşamadığını, yüz hatlarından anlamıştık. Bu ülkede muhalif olmak dünyanın en zor işidir. Ayrılırken elini sıktığım zaman elleri elimin içinde kaybolmuştu. Bir deri bir kemik kalmış. Son olarak sana bir şey söyleyeyim dedi. Bu sana anlattıklarımın hiçbirini isteyerek yapmadım. Kim ister birilerinin sermayesi kölesi olmayı. Onun hayatı biraz benim yaşadıklarıma da benziyordu. Bir dönem doktorlar önemsedikleri ve beni samimiyetle içten dinledikleri ve sorunlarımı paylaştıkları için sık sık psikiyatrlara gittim. Çünkü açık seçik konuşmak istediğim her şeyi konuşuyordum. Çevremde konuşup içsel sorunlarımı anlatabileceğim gibi devlete de anlatamıyordum. Anlattıklarımın çoğu arkamdan dedikodumu yapıyordular. Bu ülkedeki insanların bence en önemli sorunları karşılıklı oturup samimiyetle sorunlarını paylaşamamalarıdır. Toplumca buna ihtiyacımız var...