Adalet Teyze...
Bizim üst komşumuz...
On üç yıldır aynı mekânda yaşıyoruz.
On üç yıl derken fark ediyorum, zamanın hızla geçtiğini.
Vay be! Yıllar ne çabuk geçmiş.
Kendisi oldukça mutaassıp, elinden tespihi hiç düşmez.
Secdeden başı hiç eksik olmaz.
Sessiz, sedasız, mütevazi, güler yüzlü bir kadıncağız.
Son derece güvenilir bir üslubu vardı.
Üstelik şiir okuduğu bile vakiydi ara sıra.
Kendisini ilk gördüğümde çok mutlu olmuştum.
Çünkü; hasret olduğum anacığıma benzetmiştim.
İlk zamanlar aramızdan su sızmıyordu.
Hatta diğer apartman sakinleri de kendisini çok sevdi.
Bu yüzden onu apartman yöneticisi yaptık.
Apartmanımızın çehresi hemen değişti.
Bir hizmet, bir hizmet her yer pırıl pırıl.
Fiziki yapımız günbegün değişmeye başladı.
Önce eksik olan, sonra eski olan ve sonraları da ne gerek gördüyse, var olanları tekmil söktürüp yeniden yapılandırdı.
Hızını alamadı apartmandan sonra, önündeki yolları düzelttirdi.
Tatlı dilliydi kendisi maşallah dört bir yanda çevre yaptı kısa zamanda.
Bunları kısa bir sürede yaparken cebinden yapmadı elbet.
Apartmana ödediğimiz aidatlar yükseldi önce.
Sonra ek masraflar çıktı ama yapılan hizmetleri görünce kimsenin sesi çıkmadı.
"Helal olsun, evet alıyor ama kendine mi alıyor?
Aldığını yine bizim ihtiyaçlarımız için kullanıyor."
Diyorlardı...
Derken hızını alamadı Adalet Teyze, yan apartman, onun yanındaki derken mahalleye kadar el attı.
Muhtar seçildi.
Mahallenin eski yollarının üzerine yeni asfaltlar döktürdü.
Ağaçları söktürüp yolları genişletti ama her mahalledeki ağaçları söktürmedi.
Bazı meyve veren ağacı taşlayanların ,ağaçların kaldırılmasına karşı çıkması üzerine durdurdu.
Bu arada kendi cukkasını da günden güne büyüttüğünü duyduk.
Asla kondurmuyorduk, mütevazi, çalışkan, işi gücü insanları mutlu etmek olan teyzemize.
Aidatlarımız daha da yükseldi.
Ancak sağ olsun, ihtiyacı olanlara makarna, bulgur gibi gıda maddelerinin yanı sıra, yakacak yardımı yapmayı hiç ihmal etmedi.
Efendime söyleyeyim, uzun süre kendisini göremeyince merak ettim.
Üst kata çıktım, dairesinin zilini çaldım.
Kapıyı bir adam açtı, adı Muharrem'miş.
Adalet Teyze'nin yakınlarıymış.
Şimdilik dört kişilermiş, diğer yakınları da gelecekmiş.
Bir de onların çoluk çocuğu, akşamları gürültüden durulmamasının sebebi buymuş demek.
Her neyse Adalet Teyze'yi sordum, merak ettiğimi belirterek.
'Ha merak etmeyin, şu sıralar biraz rahatsız, gizli kan kaybı teşhis ettiler ama iyi.' diyerek ekledi.
Bir de kulağıma eğilerek fısıldadı;
Aramızda kalsın, kendine Müslüman yaşıyor...
Darısı diğerlerinin başına...
Top-yekununun...
Hadi, az kaldı inşallah!