“Eğer hâla musibetlere yana yana üzülüyorsan gerçeği bilmiyorsun demektir.
Eğer hâla şikayet ediyorsan, hakikatı göremiyorsun demektir”
Şems-i Tebrîzî
Annelerimizin eski mektupları, eski plakları, bizim jenerasyonun (70’li ) eski pulları, yeni nesil annelerin yoğurt kapları vesaire biriktirmek gibi özellikleri var. Ama hepimizin ortak paydası anne, babalarımıza dair 50’li, 60’lı, 70’li yıllar öncesi ve sonrası eski acıları biriktirip acılardan beslenmek.
Acı anıları biriktirmek, anı biriktirmek değildir.
Acıyı taze tutarak kendimize değer katmadığımız gibi o acının deneyimlerinden öğretilen dersi almak, geri kalanı ise toprağa umutla gömmek bir erdemdir.
Biriktirdiğimiz acı anılarımızın hüzünlenme zamanı geldiğinde kenarda saklı tuttuğumuzu fark ettiğimiz eski güzel günleri hatırladığımızda bile, o günleri yad ederken efkarlanmak insanoğluna özel ayrı bir meziyettir.
Acılardan beslenin insan tipi, benim bağımsız tespitimle yüzde 90’ı geçer düşüncesindeyim.
Ama acının dozunu ayarlayan yüzde 10’luk dilim bu bilince vakıf olabilmişlerdir. Acı haktır ama uzaklaşmak ise şarttır.
Fazlasıyla biriktirmek bunun adı giyecekten arkadaşa her ne olursa olsun daha fazla acı. Fazla arkadaş belki bu yazılanların yanına uygunsuz gelebilir. Ama hiç tanımadığımız yeni insanlara, hiç tanımadığımız yeni tecrübelere bünyemizin ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. O yüzden şimdilerde trend olan, ‘az insan çok huzur’ tespitine katılamıyorum.
Sevgili eşim, anneciğim vefat ettiğinde ablama annemden kalanları değerlendirmek ve saklamak konusunda bu eylemi bana bırakmamasını söylemişti. Ona göre ben anılara değer veren biri değildim. Oysaki öyle değildi. Bende acılardan beslenen 90’ların içinde olmamak için, kalan maddi şeyleri kendimden uzaklaştırarak, onları acı anılarla buluşturacağım için o şeylerden vazgeçerek kendime bunu yaşatmamayı seçmiştim.
Annemden geriye kalan, ona ait bir eşyaya bakarak kurabileceğim acı anının yerini…
(Bunu kimbilir nasıl bir hevesle aldı, taktı, giydi? Acaba yeterince kullandı mı?)
…o eşyayı o takıyı görmeyince acı üretmek yerine zihnimde gülüşü, nasihatleri ve duası aldı. Bu daha paha biçilemezdi benim için.
‘Sistem boşluk kabul etmez’ demişti bir hocam.
Yeni deneyimler için eskiyi, eski acıları terk et. Yeni acıların katacağı bilgeliği kucakla. Çünkü hangi acıyı yaşarsan yaşa mutluda oluyorsun Güzel insanlarla tanışabiliyorsun.
Kendi acı deneyimlerimden çok iyi biliyorum, ezbere konuşma hiç tasvip etmediğim bir şeydir.
Biten her arkadaşlığı, her işi, adı her ne ise biten bir eylemi geri döner umuduyla beklenti içine girip kendinizi yıpratmayın. Bu sarmalda dönüp durmayın, akışına bırakın. Bu acıdan beslenmek size hiçbir şey katmaz ama birçok şey götürür; yaşama olan inancınızı umutlarınızı, yarınlarınızı alır gider.
Kendine bugün bir güzellik yap. Artık veda et, ‘zayıflayıp tekrar giyerim’ dediğin eski kıyafetlere. ‘Belki boyarım, çiçek ekerim’ diye ayırdığın yoğurt kaplarına. ‘Dolap diplerinde belki lazım olur’ diye beklettiğin her türlü materyale, belkilere ve acı anılara...
Olan oldu, olan hayr oldu. Yaşandı ve herşey gibi bitti. Al dersini, kalanlar gerçekleşmesini istediğin umudun olsun.
Acı anılar birikiminiz olmamalı.
Güzel günler, güzel anılar bilge tecrübeler yolumuz yoldaşımız olsun, ışık olsun hepimize.