Soğuk bir pazar sabahı, gün sonbaharın ablukası altında… Gebze’den kalkıp Kadıköy’e film izlemeye gideceğiz. Sanat filmleri gelmiyor bu kente. Sinemalar piyasa filmlerinin, salonlar gişe rekorlarının ablukası altında.
Çıkıyoruz yola. Minibüste, bilmediği için indirimli kart basan bir kadının kartına el koyuyor şoför. 70 kuruş için 70 tane laf söylüyor. ‘’Yasak’’ diyor ‘’bacı yassak.’’ Şoför bağlı bulunduğu kooperatifin ablukası altında... Kadın, telefonda kocasına anlatıyor derdini. Belli birde ondan yiyor hakareti, kadın kocanın ablukası altında. Nefret fışkırıyor şoförün ağzından. Nefret filizleniyor minibüsün her yerinde. Sevgi sevgisizliğin ablukası altında...
Minibüsten inip, Gebze-Harem dolmuşuna biniyoruz. Kaptan ufacık arabasına daha fazla insanı sığdıra bilmenin ablukası altında… İnsanlık can veriyor, insan onuruna yakışmayan bu yolculuklarda. İnsan bedeni, insan bedenleriyle kuşatılmış, abluka altında. Bir buçuk saatte varıyoruz neredeyse Kartal’a, insanlar trafiğin ablukası altında. Cahillik gibi artıyor bireysel araçlanma. Toplu taşıma araçlarında cama yapışmış insanlar, yanlarından geçen gıcır arabalara bakıp, ona sahip olabilme hayalinin ablukası altında.
Tıkış tıkışa bir metro istasyonu. ‘’İnenlere öncelik tanıyın’’ dese de tabelalar, binenler yer kapa bilmenin ablukası altında. Bindiği istasyonda inene öncelik tanımayanlar indiği istasyonda kendi inmeden binmeye çalışan yolcuların ablukası altında. Uğultulu bir Kadıköy Sokağı, çiçekçiler çiçeğini satabilmenin, mekânlar müşteriyi kapabilmenin, devrimciler ellerinde ki bildirilerle seslerini insanlara ulaştıra bilmenin ablukası altında. İsyancı sözler saçılıyor dillerinden. Umut umutsuzluğun ablukası altında…
Sinema Salonu tıklım-tıklım... Mutluyuz. Gişede ki görevli son boş yerleri de sata bilmenin, bizlerse bir an önce filmi izleye bilmenin ablukası altında... Film nasıl kıstırıldığımızı anlatıyor insanlara. Her gün karşılaştığımız sıradanlaşan olayların bizi nasıl bir ablukanın altına çektiğini gösteriyor. Bilmediğimiz, farkına varamadığımız bizi anlatıyor bize. Harika bir film izleyip çıkıyoruz dışarıya. Dışarısı karanlık. Beyin bir an önce eve geri dönebilmenin hesabını yapıyor. Malum yarın pazartesi. Aklımız ve bedenimiz kapitalizmin ablukası altında.
Eve girip televizyonu açıyorum. Bomboş sokaklar, kurşunlanmış evler, üst aramaları… ‘’Açız! Ekmeğimiz yok’’ diye ağlayan kadınlar. Patlayan bombalar, kurşun sesleri ve insan cesetleri… Hareket eden her şeye kurşun sıkılıyor sanki. Savaş ve ölüm haberleri düşüyor ekrana. ‘’Silvan 11 gündür abluka altında.’’
Farklılıklar gösterse de hepimiz evde, işte, okulda, sokakta, hapiste, dışarda yoğun bir Ablukanın altında yaşıyoruz. Beynimizi, ruhumuzu, duygularımızı, psikolojimizi, hatta yüzümüzün dışa vurumunu dahi kuşatan derin bir Ablukada… Bu farkındalığı yaratıyor ‘’Abluka’’ filmin yönetmeni Emin Alper. Ve filmin sonunda soruyor ‘’Sizin ablukanız hangisi?’’ Bu filme gidin. Gerçekten...