50 YIL SONRA…

Cengiz Akgün

50 yıl sonra doğduğum, çocukluğumun geçtiği o güzelim eşsiz topraklara gittim.

Otobüs yolculuğu uzun ve sıkıcıydı.

Git, git yolculuk bir türlü bitmedi.

Tamı tamına 1450 km.

Aslında tren yolculuğu planlamıştım fakat programıma uymadı.

Yine de güzel geçti yolculuğum.

Sakarya nehrini, Kızılırmak ve Kelkit Çayını, görkemli dağları ve geniş büyük ovaları geçerek Ardahan’a ulaştım.

Ne kadar güzeldi yurdum.

Ardahan 2 ana caddeden oluşan bir şehir.

Tabi ki başka caddeleri de var.

Sakin kendi halinde otantik bir yerleşim alanı…

Köyümüzün bağlı olduğu Çıldır ilçesi ise tek cadde üzerinde adeta büyük bir köy gibi.

Sesiz ve de sakin.

Köyümüz Kenarbel yıkıntılar arasında, Aktaş gölü (Hozapin) kıyısında yer alan eski bir köy.

50 yıl önce ayrıldığım köyümü uzun zaman sonra ilk kez görünce elbette geçmiş zamana geri döndüm.

Hani derler ya her şey film şeridi gibi gözümün önünden geçti aynen öyle oldu…

Biz ailecek köyden ayrıldığımız zaman köyümüzde elektrik yoktu.

Sarımtırak gaz lambası ışığında akşamlar vardı.

Al karısının anlatıldığı korkunç geceler vardı.

Sonra çocukluk arkadaşlarımı anımsadım.

Hacer’i mesela.

Ertesi gün İstanbul’a göç edecektik.

Çocukluk arkadaşlarımla son kez bir aradaydık ve onlara İstanbul’a göç edip gideceğimizi söyledim.

Hacer bana, ‘’Bir daha gelemeyecek misiniz’ ’diye sordu.

Yok dedim.

Sonra çok sevdiğim Hacer’i ve öteki arkadaşlarımı ardımda bıraktım.

Köyümüzün dik yamacında bizleri taşıyan kamyonun acı bağırtıları arasında mozeret yokuşundan tırmanırken köyümüze son kez bakıyordum.

İstanbul’a göç ederken kara trende yine ilk kez beyaz ekmeği ve beyaz ışığı gördüm.

Trenin vagonundaki beyaz aydınlatma ışığına uzun süre büyülenmiş gibi bakmıştım.

Nasıl güzel bir şey diye çocuk aklımla düşünmüştüm.

Haydarpaşa garında çıkışta il kez gördüğüm Marmara denizine, ‘’Bu ne büyük göl’’ dediğimi anımsıyorum.

Sonra İstanbul’un güzel, insanın aklını başından alan ve cezbediciliği…

Bu duygular içinde Ardahan/Çıldır/Kenarbel Köyü’ne vardım.

Doğduğum ev çoktan yıkılmıştı.

Tek bir iz yoktu.

Ayakta kalan bir kaç eski evi anımsımdım.

Sonra dağları gördüm, çocukluğumda aklıma kalan.

Ani harabelerini, Kars kalesini, Kura nehrini ve birçok önemli yeri gezdik.

Şunu gördüm, Anadolu’da tarım ve hayvancılık can çekişiyor.

İnsanlar kendi olanaklarıyla tarım ve hayvancılık yapmaya çalışıyor.

1450 km ötede ıssızlığın ortasında bir yaşam vardı…