Dün akşam saat 19.00 için önümde iki haber seçeneği vardı..
Birisi Gebze Emek ve Demokrasi Güçleri’nin 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne dair açıklaması gibi kurumumu temsilen olmakla birlikte, şahsen de davetliydim.
Öbürü, kuruma gelen davet üzerinden; AKP Genel Merkezi tarafından tek aday dayatmasının sürdüğü kongrede ilçe başkan adaylığına yeniden atanan AKP Darıca İlçe Başkanı Ufuk Acay’ın basın toplantısı.
1 Eylül Dünya Barış Günü açıklamasını takibi tercih ettim.
Bu arada doğal olarak Sayın Acay’ın dün akşamki toplantıda neler söylediğini refiklerimizden takip ettim.
Ses Kocaeli Haber Sitesi’nde yer alan habere göre Ufuk Acay’a Murat Arslan’ın adaylığı sorulmuş. Yanıt şöyle:
“Bir hafta öncesine kadar basın yoluyla olsun, ilçe veya il başkanlığına resmi bir başvuru yoktu. Resmi olarak açıklandıktan sonra istişare edip kongrede seçime tek liste ile bayram havasında gideceğiz. Bu arkadaşlarla, son güne kadar tüm arkadaşlarla istişare edeceğiz. Genel merkezin aldığı kararı saygıyla karşılayacaklar. Kongre gününe kadar istişare ederek tek liste ile o gün oraya gideceğiz.” (Ses Kocaeli’nin haberinden alıntıdır.)
Şimdi kırmızıya boyayarak kalınlaştırdığım bölümde Ufuk Acay arkadaşları ile son güne kadar istişarede bulunacaklarını söylemiş.
İyi de neyin istişaresi?
Demokrasinin tüm gereklilikleri ihlal edilmiş.
Bir parti düşünün. 20’nci yılına merdiven dayamış ve hala illerde ve ilçe başkanlarını üyeleriyle, delegeleriyle belirleyemiyor.
Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrası tek partili dönemden çok partili döneme geçiş dahi, 22 sene sürmüştü.
Af buyursun ama Ufuk Acay, bu anlamda kimi kandırıyor?
Ve, “Genel merkezin aldığı kararı saygıyla karşılayacaklar”…
Sözüm ona kibarca kurulan bir cümle ancak aba altından sopa göstermeye daha çok benziyor.
Nasıl yani?
Adaylığını mevcut koşullara rağmen sürdüren Murat Arslan, şimdi genel merkezin kararına saygısızlık mı ediyor?
Bugüne kadar hiçbir kimseyi alt kimliği üzerinden değerlendirmedim. Sıfatlarına dikkat kesildim. Şimdi de öyle yapacağım.
Ben bu tutumu hem de bir hukukçuya, bir Hukuk Fakültesi mezununa yakıştıramadığım gibi sığdıramadım da.
AKP veya bir başka parti, fark etmez. Kaldı ki aynı antidemokratikliğe Cumhur ittifakının diğer paydaşı MHP de “uydum akıllı” bir duruşla başvurdu.
İstisnasız tüm siyasi partilerde üyelerin/delegelerin hür iradeyle başkan ve yönetimlerini belirlemesini engellemek en büyük adaletsizliktir.
Üstelik açılımında “adalet” olan bir partinin bu uygulaması, eşi benzeri görülmemiş bir teori/pratik tezatlığıdır.
Bence demokrasiyi amaç değil araç edindiği aşikâr bir parti olarak AKP, il ve ilçe kongrelerini de sadece bir formaliteyi, yasaya göre mecburi olduğu bir vakayı hayata geçirmektedir.
Ve Hukuk Fakültesi Mezunu Avukat Ufuk Acay kongrede seçime tek listeyle, bayram havasında gideceklerini söylüyor.
MHP İl Başkanı Aydın Ünlü de ilçe kongrelerinin demokrasi şöleni ile gerçekleşeceğini söylemişti, kongre öncesi.
Bence atandığı görevde koltuk edinen ve en az bir koltuk kadar ruhsuz hale geldiğini gözlemlediğim Gebze İlçe Başkanı Serkan Kural, kongre öncesi abuk sabuk bir tavırla basına akredite uygulandığını açıklamıştı.
**
İstisnasız tüm siyasi partilerde gerekçe ne olursa olsun kongrelerinin çok adaylı yapılabilmesinin önünün açılmasını ve isteyen herkesin aday olabilmesini..
Yönetim kurulları için blok değil çarşaf listeyle seçim yapılmasını böylelikle başkan adayı bu demokratikliğe rağmen tek ama yönetim kurulu aday sayısı kotadan fazla ise yönetime girmek isteyenlerin önünün açılmasını..
Delege değil üye bazlı yapılmasını..
İstisnasız tüm partilerde milletvekili, belediye başkanı ve meclis üyesi adaylarının o partinin üyeleri ve hatta mümkünse partili/partisiz halk (çok ütopik ama en büyük hayalim) tarafından ön seçimle belirlenmesini..
Hayal eden kendi halinde bir yurttaşım.
**
Adaylığa atanarak seçilenin seçildikten sonra, hele ki iktidar partili ise yüzünün halka değil erke dönük olduğunu, acıyla gözlemlemekteyim.
Ana muhalefet veya muhalefette de benzer durumlar söz konusu.
CHP’nin bir süre önceki genel merkez kongresinde Kılıçdaroğlu’nun karşısında üç aday daha doğrusu aday adayı vardı, hatırlarsanız.
İlhan Cihaner, Tolga Yarman ve Aytuğ Atıcı.
İlhan Cihaner ile yanılmıyorsam 2014 yerel seçimleri döneminde CHP Çayırova İlçe Örgütü’nün belediye başkan adayı Timur Koç ile düzenlediği halk toplantısında tanıştım. Çok sohbet olanağı bulamadım.
Aytuğ Atıcı ile Adalet Yürüyüşü’nün Gebze molasında. O zamanlar sakal eylemindeydi ve yürüyüş gece konaklamasını Gebze’de yaptığı için sohbet, hatta ufak bir röportaj, haber imkânı bile bulmuştum.
Tolga Yarman ile hiç karşılaşmadık. CHP tabanı üzerindeki etkisine dair de hiç fikrim yok.
Ama bu üç isimde kongre günü adaylıkları için ihtiyaçları olan yüzde 10 imzayı dahi toplayamadı.
Aday olabilselerdi seçilme şansları da zayıf kabul ama İlhan Cihaner’in bile o yüzde 10’luk desteği bulamaması beni çok şaşırttı. Hatta Cihaner ile birlikte Atıcı’nın da o engeli aşacağını öngörüyordum. Tutmadı.
Neden tutmadı.
Çünkü CHP milletvekili ve belediye başkan adaylarını ön seçimle, CHP üyesi şahsında halkla değil genel merkez atamasıyla belirledi.
Kongrede şüphesiz, etki alanı yüksek bu isimler tavırlarıyla etken oldu.
Hele ki, belediye başkanlarının belediyelerden iş alan delegelere dahi baskı uyguladığı türü, siyasi ahlakla bağdaşmayacak iddialar da gündeme geldi.
Doğrudur değildir. Adayların genel merkez ataması ile belirlenmesi buna da yo açtı.
Bunlara rağmen gemileri yakan da oldu. Örneğin MHP Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt. Genel merkezine karşı, “haddini bilmedi.”
Yüzü halka dönük siyaset anlayışına karşılık önce uyarıldı. Uyarıyı aldığını kendisi de ifade etti. Fındık fiyatlarının açıklanmasından sonra yüzü halka dönük şekilde tepkiyi sürdürünce, MHP üyeliğinden ihraç edildi. Çünkü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve genel merkezinin adaylığa atadığı tüm milletvekillerine bakış açısı, “Seni halk seçmedi ben seçtim” oldu.
Şu sıralar malum kongreleri olduğu için merkezinde de doğal olarak AKP var.
AKP’nin en azından açılımındaki adaleti teoriden pratiğe dönüştürmesini, hiç olmazsa parti içi demokrasi için dönüştürmesini beklerim.
Bir de başları sıkıştıkça sığındıkları Türkiye’nin tek partili yılları var:
“Böyle oldu, şöyle oldu…”
En az Gezi Eylemleri’nde “Camide bira içildiği” iddiası kadar "doğru"dur.
Tek partili döneme yönelik iddialarının belgesi yok, hadi anlarım..
Ama çok partili dönem iddialarını, üstelik “Cuma günü açıklayacağız inşallah”a rağmen hala ispatlayamadılar.
Ancak 20’nci yıllarında olduklarını ve Türkiye’nin çok partili döneme dahi 22 yıl içinde geçtiğini, naçizane hatırlatmak da yurttaşlık ve gazetecilik görevimdir…