2020 yılının son günlerini yaşarken, geride bıraktığımız günlerin muhasebesini yapmak şart.
2020 yılı pandemi,işsizlik, hayat pahalılığı, derin yoksullaşma ile hatırlanacak. Oysa 2020 yılının ilk ayları, 2019 yılında başlayan isyanların devam ettiği isyanlarla başlamıştı. 80’lerden bu yana uygulanan sermaye yanlısı kapitalist politikaların dünya çapında yoksullaştırdığı ülkelerin isyanı her yandan yükseliyordu.
En sonra söyleyeceğimizi en başta söyleyelim: son bir buçuk yıldır dünyada kırk yıldır dayatılan kimlik merkezli kutuplaşmaci politikaları güç kaybediyor. Bu politik zihniyet, emperyalistler, para babaları, baskıcı rejimlerin silahı. Kimlik politikaları ABD’de Trump’ın, Hindistan’da Modi’nin, Türkiye’de Erdoğan’ın, Çin’de Şi Cinping gücü buradan geliyor. Amaç, yoksulluğu örtmek, yoksulların öfkesini yukarıdakilere değil yanındakine yönlendirmektir.
Ama içinden geçtiğimiz dönemde olması gerektiği gibi sınıfsal çelişkiler derinleşiyor. Yoksulluk, geçim sıkıntısı artık eski suni ayrışmaları bir kenara itiyor. Hakikatler daha güçlü görünüyor. Bu eğilim elbette Türkiye için de geçerli. Ve biz bunu örgütleyebilirsek geleceği kazanacağız.
2019’dan 2020’ye Kalan
Fransa’daki Salı Yelekliler hareketi; ABD’de on milyonları harekete geçiren ve aslında kökeninde derin sınıfsal çelişkiler barındıran George Floyd eylemleri; Endonezya, Bolivya,Ekvador, Şili ve Kolombiya’da milyonlar sokağa yoksullaşma karşıtı net bir sınıfsal söylemle indi. Sudan’da halk
Şili’de lise gençliğinin başlattığı ulaşım eylemleri, Şili’nin 12 Eylül’ü olan Pinochet darbesinin rejiminin artıklarının ülkeden süpürülmesi talebi ile ilerledi. Kitlelerin mücadelesi bugün dahi sürüyor.
Aynı günlerde Irak, İran ve Lübnan’da eylemler çok ciddi bir toplumsal isyan haline dönüştü. Bu ülkelerdeki dinamiklere bizlerin özellikle daha yakından bakması gerekiyor.
Irak’ta halk, Şii-Sünni mezhepçiliği üzerine kurulu işgal sonrası düzene karşı farklı mezhepsel ve etnik ayrışmaları aşarak isyan etti. Çünkü yeni kuşaklar artık şunu gördü; hangi mezhepten, etnik kökenden olursan ol yaşanan derin yoksulluk, işsizlik, geleceksizlik; eğitim, sağlık, enerji, ulaşım gibi en temel sorunlar ortak. Dolayısıyla rejimin yozlaşmış, yolsuzluğa bulaşmış ve emperyalizmle iç içe karakteri Irak halkının kahramanca mücadelesini tetikledi.
Her birkaç yılda bir büyük ayaklanmaların yaşandığı İran’da 1979’dan bu yana ilk kez laik, muhalif kesim değil; kapitalist molla rejime destek veren geniş yoksul emekçiler isyan bayrağı açtı. İran’ın molla rejimini ilk kez kendi tabanı sarstı. Sebep, yine aynıydı: giderek büyüyen yoksulluk, ekonomik kriz, zenginleşen ve çürüdükçe kokusu daha da çıkan molla rejimine öfkeyi yöneltti.
Lübnan’da yaşanan kitle mücadeleleri de Irak ve İran halkının mücadeleleri ile o kadar ortaktı ki bu ülkelerde eylemciler sık sık birbirlerine selam gönderdiler. İç savaş sonrası kurulan mezheplere dayalı sistemin beslediği koruma kalkanı sayesinde yolsuzluğun dibini boylayan Lübnan rejiminden artık halk bıktı. Lübnan halkı tıpkı Irak’ta olduğu gibi birleşerek iyi bir gelecek talebini siyasi sisteme yönelterek aylarca sokakları terk etmediler. Daha sonra, bildiğimiz gibi, çok acı bir biçimde eylemlerin birinci yılında korkunç liman patlaması yaşandı. Tam da o çürümüş mezhepçi sistem yüzünden. Eylemler bugün hala sürüyor.
2020’den 2021’e Kalan
2021 yılını pandemi vurduğunda dünya sokaktaydı. Pandemide kitleler zorunlu olarak geri çekildi. Ancak bu geri çekiliş; çelişkileri daha da derinleştiren, krizi büyüttükçe büyüten, kitlesel işsizlik yaratan, kapitalizmin sağlık ve eğitim gibi en temel haklarda ne kadar çuvalladığını gördüğümüz bir dönemi açtı. Pandemi, İktidarlar ve sermayenin sırf çarklar dönsün diye emekçileri ölümle açlık arasında yaşamaya mecbur bıraktığını iyice gözlere soktu.
Kapitalizm artık yirmi yıl önceki gibi siyasi, iktisadi ve moral üstünlük iddiasında falan değil.
2021 Çok Şeye Gebe
2021 yılı tüm bu çelişkileri devralarak başlıyor. Türkiye'de, Ortadoğu'da, tüm dünyada benzer eğilimler göze çarpıyor.
Bir yandan dünyaya bakmak, ufkumuzu geniş tutmak ve kaderimizi sisteme karşı uluslararası düzeyde emekçilerle ortaklaştırmalıyız. Öte yandan hiç boş gün geçirmeden emekçi mücadelesinin başarılı örneklerini ortaya koymak vazifesi ile karşı karşıyayız.
Kestirme bir çözüm beklemek ve seçimlere umut bağlamak bu zamana kadar sadece hayal kırıklığı getirdi.
2021'de de bu böyle olacak.
Ne zaman ki oturduğu yerden söylenen değil elini taşın altına sokan milyonlar yaratırız, o zaman işte bir şeyler değişir.
2021 yılı ve takibindeki yıllar sınıf mücadelesinin, görevlerin, sokak eylemlerinin, hak arayışlarının yılları olacak.
Bakınız: Çayırova'da Baldur işçileri insanca bir yaşam için grevde. PTT işçileri sendikal mücadele veriyor. Bunlar çok önemli örnekler. Geleceğimiz, kendi midesini ve iktidarın koltuklarını besleyen para babalarının düzenine karşı verilen bu mücadelelere bağlı.
Örgütsüz ve yoksul çoğunluğun gerçek yaşamsal sorunları etrafında bir toplumsal muhalefet yaratılmaz sa, dahası bu hareket net bir düzen karşıtlığı içermezse sistem bizi eze eze belini doğrultacaktır.
Güzel günler kollarını açıp bize koşmayacak. Ağlamayana meme yok.
Buna izin vermemek lazım.
Açlık sınırının altında yaşayan ve yarınını göremeyen emekçi halkın kaybedecek bir şeyi yok.
2021'i emekçi halkın,gençliğin, kadınların, tüm ezilenlerin yılı yapalım!