Her 17 ağustos günü, 1999 yılında gerçekleşen Marmara depremini anıyor, 18 Ağustosta unutuyoruz. Oysa toplumsal acılar öyle üstün körü anmalarla geçiştirilmemeli daha da önemlisi bir daha yaşanmaması adına önlemler alınıp dersler çıkarılmalıdır.
Çünkü Marmara’da beklenen depremle ilgili uzmanlardan önemli uyarılar gelmeye devam ediyor.
Peki, önlem var mı? 1999 depreminden bu yana 25 yıl geçti. Fakat doğal afetlere karşı devlet politikası ve halkın duyarlılığı gelişmedi.
Ormanlar yağmalanıp sermayedarlara peşkeş çekilirken, gece yarısı onaylanan torba yasayla TMMOB’un yetkileri elinden alındı. Birinci dereceden deprem bölgesi olan İstanbul’da afet toplanma alanı olarak belirlenen bölgeler, alışveriş merkezi, rezidans ve gökdelene, kentin hemen her yerindeki acil ulaşım yolları da otoparklara dönüştürüldü. Bu ve buna benzer onlarca durum farklı şehirlerde de kendini gösteriyor.
Peki, önlem almayanlar cezalandırılıyor mu?
1999 Marmara depremi sonrası yapılara onay veren ve onları denetlemeyen yetkililer hiçbir ceza almazken bütün suç evleri yapan müteahhitlere atıldı. Yargılanan müteahhitlerin çoğu da yerel yönetimlerle birlikte ortak suç işlemenin verdiği yetkiye dayanarak ceza almadı.
Haklarında yaklaşık 2100 dava açıldı. 1800'ü hukuki boşluklardan dolayı cezasız kalırken kalan 300 davanın 110 kadarına verilen cezalar ertelenip geri kalan davalar 2007 tarihinde 7.5 yıllık süreleri dolduğu için zaman aşımına uğradı.
Marmara depreminin 25. Yılında şu soruyu hem kendimize hem de kent ve ülke yöneticilerine soralım; toplumsal acıları anmak kadar onlardan ders çıkarmak ve önlem almakta önemli değil mi?
23 yıl önce yıkık binalar arasında yankılanan o haykırışı hatırlatmanın yine zamanı. ‘’Sesimizi duyan var mı?’’ ‘’Orda kimse var mı? ’’