NE ÇOK ÖLDÜK YAŞAMAK İÇİN!
Şu sözü çok severim, ”Yaşanılacak bir gün varsa o günde bugündür…”
Hayatın sıradanlığını bir kenara alıp güzel bir zaman geçirip mutlak olmak adına bu sözü çok söyleriz.
Kaçımız acaba o günü yaşadık..?
Bence büyük çoğunluğumuz yaşanması gereken o günü hiçbir vakit yaşayamadı.
Yalnızca biz değil, bizden önceki kuşaklarda dahildir buna.
Elbette istisnalar kaideyi bozmaz!
Yer kürenin üzerinde zerre taneciği kadar bile yer tutmayan canlılar olarak bitip tükenmez şeylerle debelenip duruyoruz…
Sorunlarla kuşatılmış fanus içindeki hayatlarımızı tüketirken kendimize dair ne çok isteğimizi, beklentimizi öteliyoruz.
Koşturup duruyoruz sağa, sola.
Ne çok yaşanmamışlıklar içinde son nefesimizi veriyoruz.
Geride kimsenin umurunda olmayan ne çok hayal bırakıyoruz..
Çocukluğumuzdan başlayarak nasıl konuşacağımıza, neye inanıp, inanmayacağımıza, dilimize, milliyetimize hep başkaları karar veriyor.
Sonra içinde olduğumuz toplumun kendi ağır kuralları ve kalıpları içinde büyüyor gençlik evresine ulaşıyoruz.
Gençliğimiz de yine kendimizi değil başkalarını memnun etmeyi amaçlayan sistem içinde yaşamaya devam ediyoruz.
Evleniyoruz, bu kez yine kendimiz için yaşamak olanağını bulamıyoruz.
Bu kez çocuklar, ev, kira, bakkal, manav, taksit derken bir bakıyoruz ki zaman gibi su akıp gitmiş.
Geride gençliğimizden sadece hatıralar kalmış.
Kendimiz adına yaşamadığımız onca şey olduğunu fark ediyoruz.
Ne var ki artık geç kalınmıştır tıpkı o meşhur şarkıda olduğu gibi:
“Dönülmez akşamın ufkundayız.
Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!”
Her doğum bir ölümdür ve ilk nefes alış son nefesin başlangıcıdır.
Kendimiz için yaşamının yollarını hangi evrede olursa olalım şüphesiz bulmalıyız.
Ailemizin, sevdiklerimizin veya başkalarının mutlu olması adına gösterdiğimiz çabaların bir bölümünü kendimiz içinde göstermeliyiz.
Yaşanacak o gün bugün ise mutlaka yaşamalıyız!
Hiçbir korku içinde olmadan, başkaları ne der tedirginliğine kapılmadan o günü yaşamalıyız.
Sonra kendimize çok geç kalmış olacağız.
Onat Kutlar’ın dizeleri ne güzeldir:
"Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin
Unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz
Ölü balıklar geçiyor kırışık bir denizin sofrasında
Ve ellerinde fenerleriyle benim arkadaşlarım
Durmadan düşünüyorum
Ne kadar çok öldük yaşamak için."