Kentsel dönüşüm master planı ne durumda?
Mimarlar Odası Gebze Temsilciliği Başkanı Cenk Elgin, 17 Ağustos’un yıldönümünde Büyükşehir’e sordu: Kentsel dönüşüm master planı ne durumda?
TMMOB Gebze Bileşenleri, 17 Ağustos 1999’daki depremin 22’nci yıldönümünde müşterek basın toplantısı düzenlendi. İnşaat Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, Elektrik Mühendisleri Odası ve Makine Mühendisleri Odası Gebze Temsilcilikleri’nin başkanları Ahmet Kadı, Cenk Eldin, Veysel Suludere ve Barış İnce ile İMO Gebze Temsilciliği yönetiminden Çağdaş Kara, İsmail Keskin ve Doğan Tasar’ın katıldığı toplantıda tüm afet olasılıkları öncesi ve sonrasıyla birlikte tartışıldı. Öncelikler ön plana çıktı. Mimarlar Odası Gebze Temsilciliği Başkanı Cenk Elgin, 17 Ağustos’un yıldönümünde Büyükşehir’e sordu: Kentsel dönüşüm master planı ne durumda? Elgin açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
SESİMİZİ DUYAN VAR MI?
“17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depreminde, ağır yıkım ve bilançonun sonucu olan, doğaya meydan okuyan, bilimsel, teknik bilgi ve kararları doğru olarak uygulanamayan 'Kentleşme Politikaları' etkisi artırılarak sürdürülmektedir. Maalesef ki Kastamonu Bozkurt’ta, Sinop’ta, Bartın’da, Van’da yaşanan sel felaketlerinde; Antalya ve Muğla illerinde yaşanan yangın felaketlerinde, bu etkilerin acı bilançosunu görmekteyiz. TMMOB Gebze Temsilcilikleri olarak defalarca dile getirdiğimiz, eğitimler, seminerler, paneller düzenlediğimiz uyarılarını yaptığımız tüm konular hakkında sormak istiyorum Sesimizi duyan var mı?
MASTER PLAN
Her şeyden önce en hızlı şekilde DEPREM-SEL-YANGIN GİBİ FELAKETLER İÇİN AFET MASTER PLANI oluşturulmalıdır. Risk azaltma odaklı bütünleşik bir afet yönetiminin ana hatlarını içerecek şekilde düzenlenecek bir çatı yasa altında, afet mevzuatı yeniden yapılandırılmalı; diğer ülkelerde de örneğine rastlanan, deprem özelindeki çalışmalara referans olacak bir “FAY YASASI” kazandırılmalı; planlama ve yapılaşma açısından “Diri Fay Haritası Kullanımına” ve “Yüzey Faylanması Tehlikesinin Değerlendirilmesine” ilişkin alt mevzuatı oluşturulmalıdır. Sesimizi duyan var mı?
KENTSEL DÖNÜŞÜM
Yapılar incelenerek riskli yapılar tespit edilip Kentsel Dönüşüm ile güvenli hale getirilmelidir. Uygun olmayan zemin ve arazilerdeki yapılar derhal boşaltılmalıdır. Tüm yaşam alanlarımız bilimin ve teknolojinin rehberliğinde, insanların ihtiyaçları doğrultusunda ve doğayla barışık biçimde yapılandırılmalıdır. Yapı Stok Envanteri hazırlanıp risk bölgeleri haritaları çıkartılmalıdır. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin hazırlamış olduğu kentsel dönüşüm master planı ne durumdadır? Neden hayata geçirilememektedir? Sesimizi duyan var mı?
İMAR BARIŞI
Geçtiğimiz yıllar içinde “İmar Barışı” adı altında ruhsatlandırılan yapılar derhal denetlenmeli, kaçak yapılar hiçbir biçimde affedilmemelidir. Odalarımızın kamusal görevi olan mesleki denetim yetkilerini sınırlandırmaya yönelik düzenlemeler kaldırılmalıdır. İmar Barışı ile depreme karşı dayanıksız, hiçbir mühendislik hizmet almadan inşa edilen riskli yapılar devlet eliyle meşrulaştırılmıştır. En son Kartal’da çöken, 21 kişinin hayatını kaybettiği binanın, imar affı kapsamında yapı kayıt belgesi almak için başvurduğunu göz önüne alırsak, denetimsizliğin ve bekleyen tehlikenin büyüklüğünü görebiliriz. Binanın fen ve sanat kurallarına uygun yapılıp yapılmadığı, deprem güvenlikli olup olmadığı mal sahibinin beyanına değil mühendislik ve mimarlık süreçlerine bırakılmalıdır. Sesimizi duyan var mı?
DEPREM TOPLANMA ALANLARI
Deprem toplanma alanları daha özel olarak; üzerinde geçici kentlerin kurulabileceği, elektrik, su, ısınma, duş, tuvalet gibi temel ihtiyaçların karşılanabileceği altyapıya sahip büyük ve geniş alanlardır. Dolayısıyla deprem toplanma alanı olarak gösterilen okul bahçelerinin, parkların, boş arazilerin toplanma alanı olarak belirlenmesinin, depremde yaşanması muhtemel kaotik ortamda, alana ulaşma problemlerinin yanı sıra, deprem sonrası olası yıkımlar sonucu kullanılamaz duruma gelebileceği de öngörülürse, bu alanların çoğunun gerçekçiliği bulunmamaktadır. Bölgemiz deprem toplanma alanları olarak yeterli düzeyde midir? Sesimizi duyan var mı?
ACİL DURUM YOLLARI
Depremleri afete dönüştüren en önemli etkenlerden biride, şehir içi ulaşımın yetersizliğidir. Trafiği en problemli kentlerden birinde deprem sonrası müdahale olanaklarının önündeki en ciddi engel ulaşım olarak öngörülmektedir. Kentlilerin yaşadığı ulaşım sorununun, deprem sonrasında nasıl bir afete dönüştüğünün en dramatik örnekleri 17 Ağustos 1999 depremini takip eden iki günde yaşanmıştır. Olası bir afet durumunda, çöken binalara bağlı olarak yol kapanmaları, binalara gelecek olası zarar hesaplarına dayandırılarak önlem alınmalı, toplanma alanları ile acil durum ulaşım ağı birbirine entegre edilerek, bütünlüklü bir yaklaşımla planlama yapılmalıdır. Aynı şekilde, tüm alt ve üst geçitlerin, köprülerin ve köprülü kavşaklar gibi ulaşım yapılarının deprem tepkiselliği araştırılmalıdır. Sesimizi duyan var mı?
DEPREMDE HABERLEŞMENİN SAĞLANMASI
Genel olarak afetlere özel olarak da depremlere ilk müdahale anında ve sonrası süreçte sürekli ve yeterli elektrik sağlanması ve haberleşme olanaklarının sürdürülmesi; gerek arama-kurtarma, gerek sağlık gerekse farklı disiplinlerin alandaki çalışmalarının organize edilmesi açısından yaşamsal bir öneme sahiptir. Hatırlarsanız 26 Eylül 2019 tarihinde 13.59’da İstanbul’da meydana gelen depremin ardından, cep telefon hatları ulaşılamaz hale gelmiş, kimi operatörler hizmet verememiştir. Bu kesintilerden ötürü insanların yakınlarından haber alamaması hem bir panik ortamı yaratmış hem de olası büyük bir depremde, iletişim konusunda akıllarda soru işareti bırakmıştır.17 Ağustos 1999 depreminden sonra bölgedeki iletişim hatlarının büyük çoğunluğunu kapsayan telefon santralları, enerji ve transmisyon sistemleri ve binaları ağır hasar almış; sadece Kocaeli bölgesinde 12.000’den fazla hat doğrudan devre dışı kalmıştı. Yakınlarına ulaşmaya çalışanların ve yardım organizasyon ekiplerinin yol açtığı yoğun telefon trafiği, telekomünikasyon sisteminin neredeyse tamamını çökertmişti. Bu nedenle bütün operatörler acil durum planlarını yapmalı, nereye, kaç mobil baz istasyonu koyacağını belirlemelidir. Sesimizi duyan var mı?
ENDÜSTRİYEL KAZALAR VE KİMYASALLARDAN
KAYNAKLI RİSKLERİN YÖNETİMİ
Depremin tetikleyeceği ikincil afetler dediğimiz yangın, patlama, kimyasal ve gaz sızıntıları gibi tehlikeler deprem kadar önemli bir konudur.
17 Ağustos 1999 depremi sonrası Kocaeli’nde, 200 ton susuz amonyak havaya salınımı, 1200 ton kriyojenik sıvı oksijenin serbest kalması, TÜPRAŞ petrol rafinerisinde çıkan yangınlar, sıvı petrol gazı sızıntısı ve petrol dökülmesi gibi sonuçlara yol açan birçok kimyasal kaza meydana gelmiştir.
Olası bir depremde kimyasallardan kaynaklanabilecek olumsuz durumları en aza indirgeyecek acil önlemler alınmalıdır. Yerleşim alanlarının içinde kalmış kimyasal üretim, depolama vb. tesislerinin kent dışına taşınmasının gerçekleştirilmesi, büyük endüstriyel kazalara yönelik acil durum planları hazırlanmalı, kaza senaryoları modellemeleri yapılmalı, kimyasal maddelerin envanteri çıkarılarak olası bir depremde bu kimyasalların ve bunlardan kaynaklanabilecek sorunların nasıl bertaraf edileceği mutlaka belirlenmelidir. Sesimizi duyan var mı?
İKLİM KRİZİ
Birleşmiş Milletler bünyesindeki Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) açıkladığı 3 bin sayfalık yeni raporda, "İklim krizinin her yerde daha önce hiç görülmemiş düzeyde kötüleştiği" ifade edildi. Raporda "insanlık için kırmızı alarm" uyarısı yapılarak biran önce tedbirlerin alınması gerektiği vurgulandı. İçerisinde bulunduğumuz durumda bırakın tedbir almayı 7334 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, orman arazilerini turizm yatırımlarına açmaktadır. “Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde; Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı verilen yatırımlar hakkında, yatırımın gerçekleşmesi için alınması gereken tüm izin, onay ve ruhsatlar, ilgili kurumlarca başkaca hiçbir işleme gerek kalmaksızın on beş gün içinde verilir.” denilerek turizm tesisleri için alınması gereken ÇED kararı kağıt üzerinde kalan bir prosedüre dönüştürülmüştür. Kapımızdaki iklim krizi ile mücadelede etkin önlemler alınması gerekirken yapılan bu düzenlemeler maalesef doğaya ihanettir. Sesimizi duyan var mı?
SEL
Karadeniz derelerinin coşkunluğuna ve aşırı yağış durumunda önüne ne gelirse toplayarak aktığına bir kez daha üzülerek tanık olduk. Karadeniz iklim özellikleri ve jeolojik yapısı gereği şiddetli yağmur ve sellere maruz kalma oranı çok yüksek olan bir bölge olduğu için kısa sürede bu denli şiddetli yağışların olması, yüzeysel akışa geçen suların hızla vadi tabanına toplanarak ani su baskınlarına, önemli hasarlara neden olmaktadır.
YERLEŞİM YERLERİ GÜVENLİKLİ DEĞİL
Can kayıplarının yüksek olmasının en önemli sebebi, bölgedeki pek çok yerleşim biriminin güvenlikli yerleşim alanlarına sahip olmamasıdır. Yerleşime uygun olmayan dere yatağı ve çok eğimli vadi yamaçları, taşıdığı büyük risklere rağmen yerleşim alanı olarak kullanılmaktadır.
KURALLARA UYGUN YAPILAŞMA
Dere yataklarında, taşkın alanlarında yapılaşma ‘Kıyı Kanunu’ ihlalidir.
Dere yataklarına ya da vadi yamaçlarının uygun olmayan kesimlerine yapılan binalar, maksimum değerli yağışlarda, ani sağanaklar ya da uzun süreli yağışların sonrasında taşkınlara maruz kalmakta, bu alanlarda heyelanlarında oluşmasıyla birlikte sıklıkla yinelenen afetlere dönüşmektedir. Karadeniz de yaşanan can kayıpları ve felaketlerin önlenebilmesi için, dere yatakları ve kıyılarda imara asla izin verilmemeli, yeni yapılaşma, yörenin coğrafi özelliklerini dikkate alan kapsamlı bir plan çerçevesinde ve kurallara uygun yapılmalıdır.
SONRASINDA DEĞİL ÖNCESİNDE
Afetlerin sonrasında değil öncesinde yapılacak bilimsel araştırmalarla, uzmanlarla işbirliğiyle, halkımızın can ve mal güvenliğinin, sağlıklı yaşam koşullarının, ekonomik güvenliğinin ve sürdürülebilir yaşam koşullarının sağlanmasının ülkemizin öncelikli gündem maddesi olabilmesi için bir kez daha yetkililere, yönetimlere çağrı yapmak istiyoruz. Afetler ve kriz durumlarında başarılı iyileşme süreçleri, müdahalede yer alan tüm aktörlerin koordinasyonu ve işbirliği ile mümkündür. Afet ve afet sonrası süreçlerin yönetimi hakkında merkezi-yerel yönetimlerce geliştirilecek politikaların; bilim insanlarını, meslek odalarını, akademik kuruluşları ve ilgili tüm kesimleri dikkate alarak oluşturulması zorunludur.
HİÇBİR PROJE ODA
KONTROLÜNDEN GEÇMİYOR
Ne yazık ki 1 Haziran 2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile TMMOB’ye bağlı odaların mesleki denetim yetkilerini ortadan kaldırdı. Halbuki Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği T.C. Anayasası’nın 135.maddesine dayanılarak kurulmuş Kamu Kurumu Niteliğindeki Bir Meslek Kuruluşu olup, kamu tüzel kişiliğine haizdir. İptal edilen mesleki denetim hakkı Mimarlar Odası Serbest Mimarlık Hizmetlerini Uygulama, Tescil ve Mesleki Denetim Yönetmeliği”nde Yönetmeliğin amacı ; “mesleki uygulamalarda kamu yararını, meslek haklarını ve etiğini korumak, müelliflik haklarını gözetmek, haksız rekabeti önlemek, mesleki sorumlulukları tanımlamak ve mesleki değerlendirmeye esas sicilleri tutmaktır.” Maalesef şu an ruhsat alan hiçbir proje oda kontrolünden geçmemektedir. Sesimizi duyan var mı?
HAZIRLIKLI OLMALIYIZ
22 yıl önce yaşadığımız acıları yeniden yaşamamak adına hazırlıklı olmamız gerekmektedir. Doğal afetlerin büyük tahribata ve insan kayıplarına yol açmasının temelinde yer alan, mimarlık, mühendislik ve şehircilik ilkelerine aykırı gerçekleştirilen planlama ve yapılaşma gerçeği karşısında mücadelemizi sürdüreceğimizi; bu konudaki deneyim, birikim ve bilgilerimizi vatandaşlarımız adına toplum yararına kullanacağımızı bir kez daha vurguluyoruz. Depremi unutmayacağımıza ve unutturmayacağımıza bir kez daha söz veriyoruz. Sesimizi duyan var mı?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.