Hiroşima, Nagazaki ve Barış sahtecilikleri…

Hiroşima, Nagazaki ve Barış sahtecilikleri…

    1945 yılının 6 ve 9 Ağustos günlerinde Japonya’da yaşananlar, insan eliyle işlenen cinayetlerdeki doruktur. ABD eliyle patlayan atom bombaları en az 245 bin insanı katletmiş ve yayılan radyasyon 25 yıl etkinliğini sürdürmüştür. Bu kertedeki dehşet, 1939-1945 yılları arasında saptanmıştır. 52 milyon can ve 35 milyon yaralıya mal olan savaşın feci yanı, nükleer silahın ilk kez kullanımıdır. Türkiye, İsmet İnönü’nün öngörülü yönetiminde 6 yıl süren faciadan uzak kalmıştır.

     Atatürk: “Mazlumlar, zalimleri yok ederek ortadan kaldıracaklardır” der. “Emperyalizmin; çekememezlik, açgözlülük ve kinle yoğrulduğuna” işaret eder. Gerçekten de kapitalist kaynaklı  emperyalist rejimler, insanlığı ilgilendiren acıların bilinen failleridir.       

     1919’larda “Megali İdea”  senaryosuyla ana yurdumuzu işgal eden ordularının yenilgisini izleyen  Yunanlılar, siyasal çığırtkanlardan hesap sorarlar. Savaştan sonra Atatürk ve Venizelos tarafından sağlanan dostluk, “Yurtta ve dünyada barış” ilkesinin tipik örneğidir.

     “Versay” ve “Sevr” antlaşmalarının hükümleri 1922’den itibaren Avrupa’da faşist gelişmelere yol açar. Nazi’lerin 1939’da yaktığı ateş genişleyerek Hiroşima ve Nagazaki’deki nükleer kıyımlara uzanır. Uzakdoğu’daki ABD-Japon sömürgecilik yarışı, savaşın ayrı bir bölümüdür.  Japonya, Asya ve Okyanusya’da toprak isteklerine girer. Filipinler’den, Küba’daki Guantanamo’ya kadar ada ve bölgeler kapan ABD, statüyü kollama peşindedir. ‘Pearl harbour’ baskınındaki Japon kamikazelerle, atom bombaları fırlatan ABD’nin amaç farklılıkları yoktur. Emperyalizm, iki yanlı iş başı etmiştir.     

    “Birleşmiş Milletler” örgütü 1945’te evrensel barışı gerçekleştirmek amacıyla kurulmuştur. Ama o tarihten beri emperyalist ülkelerin ağırlıklı denetiminde olmamış mıdır? Ayrıca sözde; “barış sağlamak için savunma güvenliği” savına sığınan saldırgan “NATO” gücü, Afrika kıyılarından Asya içlerine doğru siyasal ve ekonomik gasp seferlerinde değil midir?

    “Nobel Vakfı, barış ödülleri dağıtır. Mayın, dumansız barut ve dinamitin mucidi İsveç’li Alfred Nobel’in ölüm saçan buluşları, gelir kaynağıdır. Kız kardeşini deneyde öldüren Nobel, genellikle kınanır Ama ;“Öncelikle barışa olan hizmetlerin ödüllendirdiğini” duyuran kurum, dünyadaki ağır silah ve savaş uçakları fabrikalarına ortak olmakta sakınca görmez.

    Vakfın ödüllendiği ilginç isimlerden biri; NATO ve İsrail’in kuruluşunda görevli olan General Marshall’dır. ABD adına yardım planı stratejisi uygulayan Marshall, Türkiye’ye para gönderme koşulunu, karayolları yapımıyla ilgili kılar. Çünkü araç satışlarında, ülke alıcı olacaktır. Anadolu’da askeri üsler elde edilmesinden, üretimden çok montaj yeri olmasına kadar plan gerçekleşir. Marshall’ın çıkarcı yöntemi, çok ülkeyi de Washington’a bağlar.

    Kurum, Sovyetleri yok eden, Balkanlar ve Kafkasya’da kanlı olaylarla ülkeler parçalatan sonra da ABD kentlerinde paralı konferanslar veren Gorbaçov’u da barış modeli seçer.            Tüm işbirlikçi ve savaşçı yönetimlere lojistik dost kesilen ABD Başkanı Carter’e ve Kıbrıs’ı Yunanistan için armağan sayan BM Genel Sekreteri Annan’a barış ödülleri sunar. Türkiye’den çıkıp kendi halkının geçmişini “jenositle” suçlayan kalemi bile barışın dili olan edebiyat dalında ödüllendirir. Yaşamsal temelin esenlik gereği olan barış kavramını ödüllendirmede yanlı ve önyargılı olan bir Vakfın, diğer dallardaki ödül ölçütleri de araştırılmalıdır.

 

     Hiroşima ve Nagazaki’deki katliamlara akıl erdirmesi gereken dünya kamuoyu,  her yıl hazin törenler izler. Ama silahlanma, savaşlar ve güya barışçıl (!) ödüller emperyalizm eliyle yine sürdürülür…

Bu yazı toplam 191 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi