Emekçinin yararına düzen sol bir politikayla mümkün

Emekçinin yararına düzen sol bir politikayla mümkün

SOL Parti Gebze İlçe Sekreteri Arif Buğra Aydoğan iki ittifakın öne çıktığı ülkemizde üçüncü bir yol tarifinde bulundu: “Emekçi halk sınıflarının yararına bir düzen kurmak ancak ve ancak sol bir politikayla mümkündür.

22 Ocak 1996’da kurulan Özgürlük ve Dayanışma Partisi, 2019 yılının aralık ayındaki kongresinde ismini SOL Parti olarak değiştirdi. 1996’dan bu yana Gebze’de de ÖDP Gebze İlçe Örgütü kesintisiz olarak aktif siyasetin içinde yer aldı. SOL Parti’ye dönüşümün ardından Gebze İlçe Örgütü’nün ilk kongresi geçen ay gerçekleşti ve SOL Parti Gebze İlçe Örgütü’nün ilk seçilmiş başkanı Okan Şimşek oldu. Yönetimde Ezgi Deveci, Arif Buğra Aydoğan, Ahmet Tamer Güzel ve Erdem Şimşek yer aldı. SOL Parti Gebze İlçe Sekreteri Arif Buğra Aydoğan ile SOL Parti’yi, gündemdeki konuları ve ittifakları görüştük. İki ittifaka sıkıştırılan ülkemizde üçüncü bir ittifakın gerekliliğine değinen Aydoğan, “Emekçi halk sınıflarının yararına bir düzen kurmak ancak ve ancak sol bir politikayla mümkündür” dedi. Aydoğan sorularımızı şu yanıtları verdi:

DEVRİMCİ GELENEK BOYUN EĞMEYECEK 
-    ÖDP’nin SOL Parti’ye dönüşümünün gerekçesi nedir? Bu sadece bir isim değişikliği mi? Tüzükte, siyasi taktik ve çalışmalarda bir değişim söz konusu mu? Partinizin programı ve hedefleri nedir? 

-    12 Eylül faşist rejiminin açtığı yoldan yürüyen, emperyalist kapitalist sistemin döşediği taşlara basa basa palazlanan siyasal İslamcı tek adam rejimi, milliyetçi payandaya karşın ayakta durmakta zorlanıyor. Bütün devlet kurumlarını; medyadan toplumsal örgütlenmelere varıncaya değin her şeyi zapt-u rapt altına almaya çalışan; odağında İslamcı dünya görüşünün yer aldığı bu baskı rejimi varlığını sürdürmeye çalışıyor. Bu ülkenin ilerici devrimci geleneği, uzun dönemde kök salan ve cumhuriyet döneminde derinleşen aydınlanma birikimi, asla ve asla dinci milliyetçi bir gericilik önünde boyun eğmedi, eğmeyecek. 

YENİ BİR KRİTİK EŞİKTEYİZ 
-    Bu süreç içinde önemli siyasal görevler üstlenen ÖDP, ülkenin ve sol hareketin çok kritik dönemlerinde aldığı politik tutumlarla siyasal İslamcı rejimin kurulmasına engel olmaya çalışan güçler arasında yer aldı. Hayatın doğruladığı siyasal tespitleri pratiğe taşımakta yetersiz kaldığı ise tartışmasız bir gerçekliktir. Solun, sosyalist hareketlerin bütün zaafları ÖDP açısından da geçerli sayılmalıdır. Şimdi yeni bir kritik eşik önümüzde duruyor. 

TOPLUMSAL TALEPLER SAĞ 
BİR PROGRAMA SIĞMAZ 

-    Yerel yönetim seçimlerinde AKP-MHP bloğunun geriletildiği ama yıkılamadığı bir süreçteyiz. Egemen güçler, miadını dolduran bu gerici iktidarın yerini alacak, ondan çok da farklı olmayan bir sağ iktidarın arayışı içindeler. Oysa bugünkü gerici iktidara karşı toplumda çok güçlü bir sol birikim var. Her ne kadar örgütsüz de olsa toplumsal mücadelenin talepleri esas olarak yüzünü sola dönmüş kesimler tarafından taşınıyor. Bu nedenle toplumsal talepler sağ bir programa, sağ bir ittifaka sığmayacaktır. İşte tam da bu nedenle solun talepleri yükseltilmeli ve örgütlenmelidir. ÖDP bu arayışı sürdürmek için bir tüzük kongresiyle adını, siyasal anlayışını yenileyerek yeni bir süreç başlatıyor. Bu yeni süreç hem bir yenilenme hem de yeni bir mücadele ve örgütlenme çağrısıdır. Siyasal İslamcılığın ve ona eşlik eden neo-liberal kapitalizmin yarattığı tahribatı gidermek ve emekçi halk sınıflarının yararına bir düzen kurmak ancak ve ancak sol bir politikayla mümkündür. 

SİYASAL İSLAMCI REJİM ÇÜRÜYOR 

-    İnanıyoruz ki bu yenilenme ve birlikte mücadele çağrısı geniş bir yankı uyandıracak, insanın insanı ve doğayı sömürmediği, halkların özgürce yaşadığı, sömürünün son bulduğu sosyalist bir gelecek bu ülkenin ufkunda parlayacaktır. Bu soyut bir çağrı değildir, somut talepler etrafında ilmek ilmek örülecek yeni bir hayatı ve yeni bir toplumu kurma çağrısıdır. 17 yıldır ülkenin üzerine bir deli gömleği gibi giydirilen siyasal İslamcı rejim bütün hatlarıyla çürüyor. Bu çürümenin ülkenin bütün dokularına yayılmaması için çok acil harekete geçmek gerekmektedir. Ülkemiz adına bir çıkış yolu yaratabilmek için, halka karşı her türlü kötülüğü yapmayı göze almış mevcut iktidar bloğunu yıkmaktan başka bir yol yoktur.

SEFALET ÜCRETİNİN ALTINDA ÇALIŞIYORLAR 

-    Gebze yerelinde ne tür çalışmalarda bulunacaksınız? Sizce Gebze’nin en önemli sorunları ve çözüm önerileriniz nedir? 

-    Gebze’de insanlar açlık-sefalet ücretinin altında çalışıyor. Patronlar ceplerini doldururken binlerce emekçi akşam eve iki ekmek götürmek için ter akıtıyor. Pandemi süresince birileri servetlerini katlarken emekçiler ölüm pahasına kaymakamlıkların verdiği özel izinlerle hiçbir önlem alınmadan çalıştırılıyor. SOL Parti olarak tam da buna itiraz ediyoruz. Sadece Gebze’de değil tüm ülkede işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğü bu düzeni değiştirmek için yola çıkıyoruz.

ÜÇÜNCÜ BİR YOL AÇMALIYIZ 

-    Ülkemizde siyaset ittifaklar üzerinden sürüyor ve halihazırda iki ittifak  var. SOL Parti, ittifaklar üzerinden yürütülen siyasete dair ne düşünüyor? Üç veya dördüncü bir ittifaka ihtiyaç var mı? “Güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş” kaydı/şartı veya başka şartlar üzerinden SOL Parti herhangi bir ittifak içinde yer alır veya kurar mı? 

-    SOL Parti yaratılmak istenen iki kutuplu sisteme karşı üçüncü bir yol açmanın çağrısını yapıyor. Türkiye’nin geleceğini karartan, emekçi kitleleri açlığa ve yoksulluğa, aydınlarını zindanlara mahkûm eden; halk iradesini kayyumlarla, baskılarla gasp eden, toplumsal barışın olmazsa olmaz koşulu laikliği ortadan kaldıran bu sömürü ve soygun düzeni ile uzlaşmak; tek bir seçim sonunda değişebileceğini ummak yanlıştır. Başta emekçi halk kitleleri olmak üzere, toplumun bütün ezilen ve dışlanan kesimleri özgürlük, demokrasi ve barış istiyor. Toplumsal talepler yükseldikçe iktidar daha fazla saldırganlaşıyor. Ama unutulmasın ki, toplumsal desteğini yitiren hiç bir rejimi baskı ve zorbalıkla ayakta tutabilmek mümkün değildir.

NASIL BİR SİYASAL PROGRAM 

-    Sorun devrimci bir çıkış yoluna dönük toplumsal bir muhalefetin örgütlenmesinde düğümlenmektedir. Evet, mevcut baskı rejimine karşı toplumun çeşitli kesimlerinden oluşan muhalif bir cephenin ortaya çıkması ve giderek güçlenmesi önemlidir. Ama en az bunun kadar önemli olan, bu muhalefetin nasıl bir siyasal program etrafında hareket edeceğidir. AKP-MHP bloğu çözüldükçe; dünya görüşü olarak onlardan pek de farklı olmayan partiler ortaya çıkıp muhalefete geçiyorlar. Ancak aynı dünya görüşünü paylaşmaları nedeniyle de, her kritik adımda mevcut iktidarın meşrulaşmasına zemin hazırlıyor. Şimdi, tam da bu nedenle; sosyalist solun kendi siyasal geçiş politikalarını dillendirmesi ve bunları toplumsal bir güç haline getirmesi son derece önemlidir. 

KENDİ ÇIKIŞ POLİTİKAMIZI 
ORTAYA KOYMALIYIZ  

-    Toplumda mayalanan talepler sağ ve merkez partiler tarafından karşılanamaz. Sermaye sınıflarının politikalarını allayıp pullayıp halka dayatan, aydınlanma ve laiklik karşıtı dönüşümleri sineye çeken, milliyetçiliği bayrak edinmiş partiler, mevcut iktidarın Türkiye’ye getirdiği bozulmayı, yozlaşmayı gideremez. Tam da bu nedenle solun, sosyalistlerin kendi çıkış politikalarını ortaya koymasına ihtiyaç var.

KRİZİ ÇÖZMÜYORLAR. YARATIYORLAR!

-    Türkiye’de değil sosyalist sol; merkez sol, sosyal demokrat sol diye tanımlanan sol dahi iktidara hayli uzak. Dünyada da durum çok değişik değil. SOL Parti ne tür bir sosyalist iktidar amaçlıyor. Türkiye’de böylesi bir düşünce iktidara nasıl gelir? Toplumsal değişim ve değişim olasılığına dair düşünceniz nedir? 

-    Türkiye, etkisini emekçi halk sınıflarının hissettiği son derece derin bir ekonomik, sosyal ve siyasal kriz içindedir. Ülkenin kronikleşmiş sorunlarına eklenen güncel sorunlar krizin çok boyutlu olduğunu göstermektedir. AKP ve MHP’den oluşan iktidar bloku, bırakın bu krizi çözmeyi, bizatihi izlediği politikalar nedeniyle krizin yaratıcısı durumundadır. Ülkemiz bu İslamcı ve faşist iktidar bloku eliyle büyük bir çöküşe doğru sürüklenmektedir. 

TÜRKİYE’NİN ÇIKIŞ YOLU SOSYALİZMDİR 

-    Türkiye için çıkış yolu ancak yönelimi sosyalizme uzanan bir geçiş programı ile mümkündür. Buna göre; siyasal sistem bütünüyle yenilenmelidir. Halkın kendi kendini yönetmesine, geleceğin sınıfsız sömürüsüz toplumunun nüvelerinin bugünden kurulmasına, halkın her düzeyde yönetime katılma imkânlarının geliştirilmesini öngören bir halk demokrasisi perspektifiyle hazırlanacak bir Anayasa ile özgürlüklerin önündeki bütün yasal engeller kaldırılmalıdır. 

LAİKLİĞİ TEMEL ALAN 
DEMOKRATİK REJİM 

-    Halkın siyasal süreçlere doğrudan katılabileceği, yerel yönetimlerin güçlendirileceği bir taban demokrasisinin kurumsallaşması için yeni bir siyasal hayat; siyasetin toplumsallaştığı, toplumun siyasallaştığı bir düzen kurulmalıdır. Demokratik bir siyasal düzenin en önemli ayaklarından biri laikliktir. 18 yıllık iktidar sürecinde, siyasal İslamcılık laiklikle ilgili olan ne varsa teker teker ortadan kaldırdı. Tarikatlara, İslami vakıflara terkedilen toplum, eğitim düzeninden kurumsal yapısına kadar siyasal İslamcı düşünce tarafından kuşatıldı. Diyanetin adeta rejimin merkezinde yer aldığı, bilimden ve aydınlanma değerlerinden uzaklaşan bir anlayış; devlet yönetimine ve devlet kurumlarına egemen oldu. Sadece devlet kurumlarında değil, toplumsal hayatın düzenlenmesinde de dinsel referanslar ön plana çıkarıldı. Yeni bir demokratik rejim laikliği temel alan bir anlayışla kurulmadıkça ve siyasal İslamcı kadrolaşma tasfiye edilmedikçe; özgür ve demokratik bir ülkeye ulaşmak mümkün olamayacaktır.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ 

-    İstanbul Sözleşmesi niçin varlığını korumalı ve uygulanmalı? 

-    İstanbul Sözleşmesi, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere herhangi bir ayrım gözetmeksizin, bir insanın cinsiyeti üzerinden zulme maruz bırakılmasının önlenmesi, zulme maruz bırakılanların korunması ve bırakanların gerektiği şekilde cezalandırılması için devletlere sorumluluk yükleyen bir metin. Sözleşmenin AKP’yi en çok rahatsız eden tarafı ve en belirleyici özelliği şiddeti “toplumsal cinsiyet eşitsizliğine” dayalı olarak tanımlamasıdır. Bu da sözleşmenin 3. maddesinde zaten açıkça yer almaktadır. 

ÖNLENEMEZ BİR OLGU!

-    Şiddetin, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı olarak tanımlanması; şiddeti, bazı insanların toplumun kendisine yüklediği roller sebebiyle maruz bırakıldığı şiddet olarak tanımlamaktır. Bu tanım ile sözleşme, kadına karşı şiddeti kadınlar ve erkekler arasındaki fiziksel güç farklılıklarına, alkol bağımlılığı, psikolojik rahatsızlıklar gibi bireysel sorunlara indirgememekte ve fıtrat farklılıklarına bağlamamakta yani mücadele edilemez ve önlenemez bir olgu olarak görmemektedir. Şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliği bağlamında tanımlanması ile şiddetin kökeninde yatan ataerkil sistemle mücadele edilmesi, bunu üreten yapıların ve zihniyetlerin dönüştürülmesine olanak sağlanmaktadır. Kadın- erkek eşitliğinin lafına dahi tahammül edemeyen AKP iktidarının kurmaya çalıştığı düzen için sözleşme bu yüzden büyük bir tehdit olarak algılanmaktadır. 
DİRENEN İŞÇİLER YALNIZ BIRAKILMAMALI

-    Bölgemiz sizin de siyaseten ilgi alanınıza giren, direniş ve grevlerin yoğun olarak yaşandığı bir bölge. Anayasal hak tanınmayarak, sendikal örgütlenme sonrası işten çıkartmalar da çok yaygın. Son örneği Özer Elektrik’te yaşanıyor ancak firmaya aynı zamanda taşeron marifetiyle yeni işçiler girdi ve bu durum direnişi olumsuz etkiliyor. Bu zemin üzerinden işçilerin, emekçilerin duyarlı bir hale gelmesi için ne tür aşamalar yaşanması gerekiyor. Bu bağlamda sendikalara, emek yanlısı partiler ve STÖ’lere düşen nedir? 

-    Sermaye tarih boyunca emekçi halkın sırtından beslenerek kendini var etmiştir. İşçi direnişlerini kırmak için bazen taşeron işçileri kullanmakta bazen işçileri bölmeye çalışmakta. Buradaki asıl mesele anayasal bir hak olan sendikalaşmanın önündeki engeller. Bir fabrikada örgütlenen sendika yetki başvurusunu yapıyor ardından işveren yetkisiz mahkemelere itirazda bulunarak süreci nereden bakarsak on yıla yakın uzatıyor. Bu süre zarfında iş yerinde sendikalı işçilere baskılar artıyor mobbing uygulanıyor. İşçiler istifaya zorlanıyor. Ya da sendikalaşma haberini alan işveren işçinin bütün haklarını gasp edip işten çıkarıyor. Burada sendikalara, emekten yana olan siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerine düşen bu direnişleri büyütmek, kapı önlerinde direnen işçileri biran olsun yalnız bırakmamaktır. (Haber Merkezi)

yonetim-010.jpg

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.