Canan Güllü: İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak hukuksuzdur
Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, “Parlamento onayı olmadan şu an İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma eylemi havanda su dövmektir, hukuksuzdur"
İzmit Belediyesi ev sahipliğinde düzenlenen Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Çalıştayı 1. Gününde konuşan Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, “Parlamento onayı olmadan şu an İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma eylemi havanda su dövmektir, hukuksuzdur” dedi.
İzmit Belediyesi ev sahipliğinde, Kadın Dernekleri Federasyonu ve çok sayıda yerel yönetim temsilcisinin katıldığı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Çalıştayı’nın 1. Günü tamamlandı. Çalıştayda konuşan Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin hukuksuz olduğunu belirterek, sözleşmenin ilk metninin tamamen Türkçe hazırlanmış, yerli ve milli bir sözleşme olduğunu söyledi. Güllü, şiddet mağduru kadınların desteklenmesi için devletin 6284 sayılı yasadan kaynaklanan koşulları uygulamaya zorlanması gerektiğini belirtti.
ULUSLARARASI ANLAŞMALAR KANUN HÜKMÜNDEDİR
“Şiddetin tanımını yaptıktan sonra yasal mevzuatlarda nerede takılıyoruz?” diyen Güllü, sözlerine şöyle devam etti. “İstanbul Sözleşmesi’nin o genel politikasını yerelde nasıl uygularız diye sürece başlıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre kadın erkek eşittir. Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kadına karşı şiddeti suç olarak kabul ediyor. Kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik olarak uluslararası mekanizmalar, onlardan birisi Anayasanın 90. maddesine göre usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir.
SÖZLEŞMEDEN ÇIKMAK HAVANDA SU DÖVMEKTİR
Dolayısıyla temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalar ve kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uyuşmazlıklarla ilgili sözleşme esas alınır. Bizde iki sözleşme var: 1. BM Kadınlara Karşı her türlü ayrımcılık sözleşmesi (CEDAW), 2. Avrupa Komisyonu İstanbul Sözleşmesi. 90. Maddeye göre de sıkıntı olduğunda uluslararası sözleşmeler geçerlidir. Ve yine o sözleşmeler parlamentoda kabul edildiği üzere, parlamentonun kabulü ve Cumhurbaşkanının imzasıyla kaldırabilir. Şu an İstanbul Sözleşmesinden çıkma eylemi havanda su dövmektir, hukuksuzdur.
‘AİLE İÇİ’ YERİNE ‘EV İÇİ ŞİDDET’ KULLANILACAK
CEDAW Ekonomik, kültürel, sosyal haklar anlamında geniş ifadeler içermektedir ama tamamen yeterli gelmediği için İstanbul Sözleşmesi ile ev içi şiddetin önlenmesi ile ilgili bir yönelim gerektiriyor. 2007 yılında Aile İçi Şiddet hayatın içinde birlikte yaşayan her kesim için kullanılırdı. 2022 yılından itibaren literatürde sıkıntı olmasın diye aslına dönerek Acil Yardım Hattı Ev İçi Şiddet olarak kullanacağız.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, TAMAMEN YERLİ VE MİLLİDİR
Uluslararası İstanbul Sözleşmesinin yapılmasına temel olan olay Diyarbakır’daki Nahide Opuz olayıdır. Nahide Opuz 8 kez karakola gidip bu süreç içinde yargılanmasını sağlayamadığı failiyle aynı evde yaşamaya çalışan bir kadının, daha sonrasında vücuduna 21 yerden bıçaklanmasıyla ve 800 lira ceza almasıyla sonuçlanan bir vakadır. Bu dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmiş ve Türkiye tazminata mahkum edilmiştir. Komisyon başkanlığı dönemi bizdeyken yana yakıla bir iktidarla, tamamen Türkçe bir metinle başta Prof. Dr. Feride Acar başta olmak üzere hazırlanan bir metindir. Birilerinin aksine tamamen yerli ve tamamen millidir.
KORUMADAN VAZGEÇTİK, KOVUŞTURMA ALLAH’A EMANET
Yerel yönetimlerin İstanbul sözleşmesini savunmasındaki temel argüman parlamentoda onaylanmış bir sözleşme olması, ikincisi içeriğinin kadına karşı mücadele için kapsamlı bir hukuki çerçeve oluşturmuş olmasıdır. Şiddetle mücadelede dört temel argüman vardır. Politika, önleme, koruma, kovuşturma. Bu ülkede kadın politikası uygulanamadığı için önlemeyi beceremedik, korumadan vazgeçtik, kovuşturma Allah’a emanet.
KADIN KONUSU SİYASET ÜSTÜDÜR
İktidar 2011 ile 2014 arasında 6284’ün adını değiştirdiği anda bu konuda ayak dirediğini gördüğümüz anda sahada çalışmaya başladık. Sözleşmeyi Barolara anlatmaya başladık. Bugün İstanbul Sözleşmesinde yürürlükten kaldırılma gayretlerini görüyoruz ama zaten uygulama yok. Türkiye’de şu an resmi nüfus kayıtlarına göre 82 milyon insan yaşıyor. 6 milyon da mülteci var. 88 milyon için 3840 kapasiteli sığınaklarımız var. Bu büyük bir çatışma. Kadın hareketi olarak yerel yönetimlerce sığınak açılabilir. Bugün tecavüz kriz merkezi olmayan bir ülkeyiz. Bu süreci takip etmeyen bir iktidarın yönetimindeyiz. Kadın konusu siyaset üstü bir mevzudur.
RAPOR HAZIRLANMAMASI AYRI BİR UTANÇTIR
Biz İstanbul Sözleşmesi’nin izleme politikalarını Grevio denen yani İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’deki etkisi de denilen sözleşmeyle takip ettik. O dönemde Feride Acar başkanıydı. Rakamları vermeye izleme komiteleriyle görüşmeye çalıştığı süreçten sonra, Türkiye’de seçim olduğu için ülkenin Adalet, Kalkınma ve Çalışma bakanı rapor hazırlamadı. Bu da ayrı bir utançtı.
ARTIK KADININ BİREY OLMASI KONUŞULMALI
Kadına yönelik şiddet asla kadınları ilgilendiren bir şey değil, memleket meselesidir. Bazen en yakınınızdaki sizi taciz edebiliyor. Son üç yıldır erkeklik konusunun tartışmasına da başladık. Artık erkeklerin de erkeklik olarak sadece omuzlarına yüklenen yüklerden bahsetmeyeceğiz. Artık kadınları bir birey olarak kabul etmelerinin konuşulması gerekiyor.
BİZ KADINLARA YALNIZ OLMADIKLARINI SÖYLÜYORUZ
Dul kadınlarda yapılan bir araştırmaya göre kocaları öldükten sonra kadınların yüzde 10,2 oranında hayatı uzuyor. Ama biz eşitlikten yanayız. Hayatın her alanında eşitlik uygulandığında bu sağlanacak. Biz kadınlara yalnız olmadıklarını söylüyoruz. Ben acil yardım hattının bizdeki bir mail grubunun bir okuyucusuyum. Kişisel veri kanunu gereği verileri paylaşmıyoruz. Bazen duruma göre hukukçu arkadaşlara, belediyelerdeki ilgili birimlere paslıyoruz. Böyle durumda bir kadın var diye. Daha sonra geri dönüşlerde fark ediyoruz ki, “Yanımızda olmasaydınız bugün hayatta olamazdım” diyenler oluyor. Bir diğerinde genç bir kızımız diploma törenine çağırdı. Benim yanımda sen oldun dedi. Çünkü 17 yaşında yetim kaldığında ne devlet ona el uzattı ne başkası.
DEVLETİ ZORLAYACAĞIZ
Bunu sağlayan sivil toplum örgütleri ve yerel yönetimler oldu. Bizim bu görevi yapmamızı sağlayan onlarca sebep var. Sivil toplum örgütlülüğünün bir yanlışı yaptığını düşünüyorum. Kendi adıma eleştirimizi verelim burada. Bunlar devlet işleri. Bu yüzden devletin 6284’ten kaynaklanan kira yardımı, kreş yardımı gibi yardımlarını zorlamalıyız. Yoksa sen 50 lira var, sen 100 lira ver gibi bir olayı değil. Devleti zorlayacağız ve devletin ileride bu konuda daha iyi çalışmasını sağlayacağız” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.