BURASI BAKIRKÖY RUH VE SİNİR HASTALIKLARI HASTANESİ
Bayramda bir dönem bir süreliğine tedavi görmüştüm Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesine gittim oradaki benzerlerimi ziyaret ettim. Deli deliyi imam ölüyü sever boşuna dememişler… Yazdığım yazılarda daha çok bu tür insanların hayat öyküleri vardır. Endişeli, dertli, bunalımlı, şüpheci insanlar. Hastanedeki ilk üç günüm çok kötü geçmişti firar etmemek için kendimi zor tutmuştum. Aradan yıllar geçmesine rağmen o günleri unutmuş değilim. Hiç unutamadığım Kuşkucu Ahmet dedikleri yatak komşumdur. Pek yaşlı olmadığı halde dalgalı saçları zamansız ağarmıştı olağan üstü güzel gözleri vardı. Yaz kış sırtındaki kışlık paltosunu hiç çıkarmazdı, arada bir öksürürken gülmeye benzer sesler çıkarırdı.
Kuşkucu Ahmet ilk akşam buradaki insanlarla fazla konuşup senli benli olma sonra onlardan kendini kurtaramazsın, çok sıkılırsan benim gibi kendi kendinle konuş. Biliyorsun kendi kendisiyle konuşanlara deli diyorlar dedim. Olsun desinler hem bizlerde deliyiz yoksa burada ne işimiz olacak dedi. Güldüm tabi! Bölümün en yaşlı en kıdemli hastası Zeki Güzel isminde bir Diyarbakırlıydı. Zeki ama hem paranoya hem de verem hastasıydı sık sık beni bizim köyün ağası Şehi Kamil Ağa delirtti derdi. Günde üç paket sigara içerdi, sırtında ekmek dolu eski bir torbası vardı. Torbadan çıkarır yerdi hastanede tanımayan yoktu.
Bir de avukat Nazmi vardı zeki, esprili bir bu kadar da gamlı kederli biriydi. Paniklediği zaman günlerce konuşmazdı. Sorulanlara cevap ya elleriyle ya da kafasıyla verirdi. Dostoyevski’den sonra etkilendiğim tek insandır o…sık sık bizler ne zaman yaşayacağız derdi.Bende ona cennette derdim gülerek inşallah derdi. Çok sinirli ve öfkeliydi.Başbaşa kalınca söyleyecek söz bulamaz gülerdik ve sessizce otururduk.İnsanların arılar ve karınclalar gibi yaşamalarını isterdi.Bizler sadece yaşamı tüketiyoruz derdi.Soğuk düşmanca duruşunun altında Dünya’nın en saf en güzelce en duygulu biri vardı.
Şimdi geldik Napolyon İDRİS’e. İdris uzun boylu,esmer yakışıklı bir adamdı.Tarık Akan’a benzerdi,hergün traş olurdu.Napolyonhayranıydı.Gecenin herhangi bir saatinde beni uyandırır gördüğü rüyaları, kurguladığı mühendislik tasarımlarını ve birde Türkiye’nin içine düştüğü çirkinliklerden nasıl kurulacağını anlatırdı.Gerçekten deliydi,Napolyon’la olan dostluğundan bahsederdi.Hitler’den nefret ederdi.Onun için o bir insanlık düşmanıdır,katildir derdi. Sosyal ve toplumsal hayatımızda bu hastanenin çok büyük bir yeri vardır.Halkımızın orak kültürüdür.Sadece bir hastane değil Türkiye’dir.Türkiye’nin aklı,ahlaki,evliliği,beyni,derdi,dermanı,acısı,şifasıdır.Hepimizin zaman zaman hayattan umudumuzu kestiğimiz,ölmek,kaçmak,göçmek istediğimiz zamanlar olur.İşte böyle zamanlarımızda yollarımız bu hastaneye düşer.İstanbul’da yaşayanların birçoğu bir süreliğine burada yatmış şifa bulmuştur.Sözü delirmekten tımarhaneden açtık.Son iki günde iki bakırköylük olay yaşandı İstanbul’da.Boğaz köprüsünden son anda intihardan caydırılan bir adama oradan geçen bir şoför ‘’ Senin yüzünden saatlerdir bu trafikte bekliyoruz,atlayacaksan atla artık der’’ derdemezde adam kendini denize atar…İkinci olay Beyoğlu İstiklal Cadde’sinde çatıya çıkan adama aşağıdaki kalabalık koro halinde atla atla diye bağırıyorlar.Dün göğsünde aç ve işsizim yazan bir dilenciyle konuşurken,bana devamlı sessiz konuş derdi,neden diye sorduğumda bu tür şeyleri yüksek sesle konuşursam aç kalırım derdi.Konuşmak,okumak,düşünmek,yazmak eşitlikten haktan hukuktan yana olmak suçtur bu ülkede.Politikacı insanların fikirlerine değil duygusallıklarına oynarlar burada dedi.Çoğumuz bu dilenci kadar değiliz…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.