BİR SEVDA TÜRKÜSÜDÜR RUHİ SU
Halil Yeni YazdıBİR SEVDA TÜRKÜSÜDÜR RUHİ SU Mehmet 1912’de Van’da doğdu. Annesini babasını hiç bilmedi. Adana da çocuğu...
Halil Yeni Yazdı
BİR SEVDA TÜRKÜSÜDÜR RUHİ SU
Mehmet 1912’de Van’da doğdu. Annesini babasını hiç bilmedi. Adana da çocuğu olmayan, fakir bir ailenin yanına verildi. Dağlarda çobanlık etti. Adana İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edildiğinde Toros Dağları’na kaçtı. Döndüğünde öksüzler yurdunda kaldı. İstanbul askeri lisesindeyken isminden dolayı küçümsenince adına Mehmet Ruhi dedi. İstanbul’dan Adana’ya döndüğünde ise “Su” soyadını aldı ve Mehmet Ruhi Su oldu.
Yatılı okudu. Müzik öğretmenliği okumak istese de öksüz yurtları için çıkan bir kararname ile askeri liseye gitti. Askeri okulda kemal çaldığı bir gün okul komutanı kemanı ayaklarının altına alıp kırsa da müzikten vazgeçmedi. . Bir sağlık kontrolü sırasında kulak doktoruna durumunu anlattı, kendisini çürüğe çıkarması için yalvardı. “İltihabı yüzünden mektebe devam edemez” raporu ile birlikte Müzik Öğretmen Okulu’na dilekçe yazdı fakat talih bu ya! ‘’yerimiz yoktur’’ cevabını alınca Adana Öksüzler Yurdu’na geri gönderildi.
Ruhi Su müziğe kemanla başladı. Ankara Müzik Öğretmen Okulu’nun giriş sınavını arkadaşından ödünç aldığı kemanla bir otel odasında gece gündüz çalışarak geçti. Ankara Riyaseti Cumhur Orkestrası’na seçilerek orada çalışmaya başladı. Müzik öğretmenliği yaptı. Devlet Konservatuarı’nda opera sanatçısı oldu.. Ülkemize çok sesli müziği tanıttı. Dünyaya türkülerimizi tanıttı. TRT radyoda program yaptığı sıralarda ‘’Alevi türküleri söylüyor, komünizm propagandası yapıyor” diye susturuldu.
Ruhi Su Ankara da Sıdıka Umut ile tanışınca büyük bir aşkın ilk adımı da atılmış oldu. Dünya görüşleri arasındaki yakınlık, türkülere duydukları ortak sevgiyle önce dost oldular sonra sevgili oldular. Her ikisi de, o yıllarda sıkı takip altında bulunan TKP ile ilişkili olduklarını, aynı sıralarda keşfederler. Birliktelikleri devam ederken TKP tutuklamaları başlar. Ruhi Su’nun korosu kapatılır. Sıdıka Umut, evinden alınarak siyasi mahkumların tutulduğu Sansaryan Han’a götürülür. Ruhi Su’da peşinden. Ruhi Su da, Sıdıka Umut da birbirlerinin Sansaryan Han’da olduklarını ancak 5 ay sonra öğrenebileceklerdir.
Sansaryan Han’ın en alt katındaki hücrelerden birinde, beş ayı aşkın süre kalan Ruhi Su ve Sıdıka Umut, ağır işkenceler görür. Sıdıka Umut, askerler tarafından doktora götürüldüğü bir gün Doktor, Sıdıka Umut’a, neyi olduğunu sorar ve yavaş konuşmasını tembihler. Sıdıka Umut, mırıl mırıl anlatır. Arkadaki hücrede ise Ruhi Su, Sıdıka’yı usulcacık çıkan sesinden tanıyacak, Sansaryan Han’da olduğunu, üstelik hasta olduğunu öğrenecektir. Elinden hiç bir şey gelmeyince ona bir türkü yakacaktır; “Mahsus Mahal derler, kaldım zindanda / Kalırım kalırım, dostlar yandadır / iki elleri kızıl kandadır kanda/ Ölürüm ölürüm kardeş, aklım sendedir / Dirliğim düzenim, dermanım canım / Solum sol tarafım, imanım denim / Benim beyaz unum, ak güvercinim / Bilirim bilirim kardeş, gelen gündedir”
Ruhi Su ve Sıdıka Umut, ancak Harbiye Cezaevi’nde birbirlerini görürler. Görüşmelerini resmi izne bağlamak için nişanlanmaya karar verirler. Harbiye Cezaevi’nde 3.5 yıl kalırlar. 3.5 yıl her hafta 10 dakika görüşürler ve her gün mektuplaşır, haberleşirler. Sonra türkülerle, uzun havalarla seslenir Ruhi Su, Sıdıka Umut’a. Ruhi Su’nun sazını içeri almasalar da, bir arkadaşı, ona paspastan bir saz yapar. Ruhi Su, o sazı çalar, türkü söyler. Cezaevi onun sesiyle yankılanır. Sıdıka Umut için boncuktan çantalar, tahtadan kutular yapar. Sıdıka da, ona nakışlar işler, kazaklar örer. Ve Harbiye Cezaevi’nde evlenirler. Behice Boran ve eşi Nevzat Hatko nikah şahitleridir. Behice Boran, Sıdıka’ya hem fakültede öğretmenlik hem de içeride koğuş arkadaşlığı yapmıştır.
1951 tevkifatı sanıkları için, Harbiye Cezaevi içinde özel mahkeme salonu yapılır. Ruhi Su ve Sıdıka, beşer yıla mahkûm olurlar. Erkekler Adana Cezaevi’ne, iki tutuklu kadından biri olarak kalan Sıdıka Umut ise, (Diğer tutuklu Sevim Belli’dir) Sultanahmet Cezaevi’ne gönderilir. Ruhi Su Adana Cezaevine giderken yanında ki yol arkadaşlarından biride Vedat Türkali’dir. Ruhi Su Adana Cezaevine nakledişlerini ‘’Hasan dağı’’ türküsünde söyle ifade eder; Hasan dağı Hasan dağı / Eğil eğil, eğil bir bak / Sıkıyor zincir bileği / jandarmada din iman yok ../ Gidiyor kalktı göçümüz Gülmez, ağlamaz içimiz / İnsan olmaktı suçumuz / Hasan Dağı, insan olmak ‘’
Ruhi Su ve Sıdıka Su, Haziran 1958’de tahliye olur ve Ankara Etimesgut’ta bir tarla ortasında; elektriği, suyu olmayan, kerpiçten bir ev de yaşarlar. Artık birliktedirler. Aşk dolu, sevgili dolu, türkü dolu, sanat dolu, mücadele dolu yıllar yaşarlar.
12 Eylül Darbesinden sonra Ruhi Su yakalandığı prostat kanserinin tedavisi için pasaport başvurunda bulununca reddedilir. Dünyanın önemli sanatçıları imzalı mektupta, Kültür Bakanlığı’ndan Ruhi Su’nun yurt dışında tedavi edilebilmesi için pasaport verilmesine aracı olmasını ister. Uzun uğraşlar sonucu Ruhi Su’nun “tedavi” amaçlı olarak ve “yalnız bir defaya mahsus olmak üzere” yurtdışına çıkmasına izin verilir. Ama artık çok geçtir. Ruhi Su 20 Eylül 1985 hayata veda eder.
Bu değerli sanatçımız 22 Eylül 1985 Pazar günü Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi. Ruhi Su’nun cenaze törenine binlerce kişi katıldı ve cenaze 12 Eylül Dönemi’nin ilk büyük kitle gösterisi haline dönüştü. Cenazede gözaltına alınan 163 kişi İstanbul siyasi şubede 15 gün süreyle gözaltında tutuldu. Geçtiğimiz hafta Ruhi Su’nun ölüm yıl dönümüydü. Ölümünden yıllar sonra bile sevgiyle, özlemle türkülerle anıldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.